ÜÇÜNCÜ MeSeLe
Fikr-i milliyet şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan des-
sas Avrupa zalimleri, bunu İslâm’lar içinde menfi bir su-
rette uyandırıyorlar; tâ ki parçalayıp onları yutsunlar.
Hem, fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî var, gafletkârâ-
ne bir lezzet var, şeametli bir kuvvet var. onun için, şu
zamanda hayat-ı içtimaiye ile meşgul olanlara “Fikr-i mil-
liyeti bırakınız” denilmez.
Fakat, fikr-i milliyet iki kısımdır. Bir kısmı menfidir, şe-
ametlidir, zararlıdır; başkasını yutmakla beslenir, diğerle-
rine adavetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise,
muhasamet ve keşmekeşe sebeptir. onun içindir ki, ha-
dis-i şerifte ferman etmiş:
(1)
n
á s
«p
?p
gÉn
÷r
G n
ás
«p
Ñn
°ün
©r
dG p
â s
Ñ n
L o
ás
«p
en
Ór
°Sp
r
’n
G
Ve kur’ân da ferman etmiş:
*G n
?n
õr
fn
Én
a p
ás
«p
?p
gÉn
÷r
G n
ás
«p
ªn
M n
ás
«p
ªn
?r
G o
ºp
¡p
Hƒo
?o
b?
p
a Gho
ôn
Øn
c n
øj
p
òs
dG n
?n
©n
L r
Pp
G
BGƒo
fÉn
cn
h…'
ƒr
?s
àdG n
án
ªp
?n
c r
ºo
¡n
en
õr
dn
Gn
h n
Ú
p
æp
er
D
ƒo
Ÿr
G n
¤n
Yn
h =
p
¬p
dƒo
°Sn
Q '
¤n
Y o
¬n
àn
æ«
p
µ°n
S
(2)
@Ék
ª«
p
?n
Y m
A r
?n
T p
q
?o
µp
H *G n
¿Én
cn
h Én
¡n
?r
gn
Gn
h Én
¡p
H s
?n
Mn
G
İşte şu hadis-i şerif, şu ayet-i kerîme, kat’î bir surette
menfi bir milliyeti ve fikr-i unsuriyeti kabul etmiyorlar.
Çünkü, müspet ve mukaddes İslâmiyet milliyeti ona ihti-
yaç bırakmıyor.
adavet:
düşmanlık.
âdet:
alışkanlık, töre.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
batıl:
boş, doğru olmayan, yanlış;
dinde yeri olmayan, dini hüküm-
lere aykırı .
cahiliye(t):
İslâm’dan önceki kü-
für ve sapıklık devri.
dessas:
aldatıcı, hileci.
ehil:
yetki sahibi olan, lâyık; uy-
gun.
ferman:
emir, buyruk.
fikr-i milliyet:
milliyetçilik fikri.
fikr-i unsuriyet:
ırkçılık fikri.
gafletkârâne:
gafletli bir biçimde;
iyice düşünmeden, dikkatsiz bir
şekilde.
gayret:
alışılmışın üstünde çalış-
ma, uğraşma.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait söz,
emir, fiil.
hadis-i bilmana:
kelimesi keli-
mesine değil de, manası itibarıyla
ifade edilen hadis.
hadis-i şerif:
Peygamber Efendi-
mize ait mübarek söz.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
ırkçılık:
kendi ırkının diğer ırklar-
dan üstün olduğunu savunma ve
bu fikre göre hareket etme.
ibaret olan:
meydana gelen, olu-
şan.
İslâmlar:
Müslümanlar.
kabilecilik:
kendi kabilesinin üs-
tünlüğünü iddia etme ve bu fikre
göre hareket etme.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kat’î:
kesin.
keşmekeş:
karışıklık, kargaşa; çe-
kişme, kavga.
lâyık:
yakışan, uygun.
men etme:
yasak etme, yasakla-
ma.
menfi milliyet:
olumsuz, zararlı
milliyetçilik; kendi milletinin diğer
milletlerden üstün olduğunu, di-
ğer milletlerle ilişkilerde bu fikre
göre hareket etmek gerektiğini
savunan görüş, fikir.
menfi:
olumsuz, negatif; zararlı.
mesele:
önemli konu.
milliyet:
millet, din.
muhasamet:
düşmanlık.
mukaddes:
kutsal; ayıp ve nok-
sanlardan kurtulmuş, temiz.
muktebes:
alıntı yapılmış, alın-
mış.
mü’min:
iman eden, Allah’a ina-
nan.
müspet:
doğruluğu anlaşılmış,
pozitif, olumlu; faydalı.
müteyakkız:
uyanık ve dikkatli.
resul:
Allah’ın elçisi, peygam-
ber.
sebat:
kararlı olma, kararın-
dan vazgeçmeme.
suret:
şekil, biçim, tarz.
sükûnet:
sakinlik, huzur.
şeametli:
kötü, uğursuz.
taassup:
aşırı bağlılık, fana-
tizm.
takva:
dinin yasak ettiği şey-
lerden kaçınma.
zalim:
acımasız ve haksız
davranan.
zevk-i nefsanî:
nefsin hoş-
landığı zevk.
1.
İslâm, Cahiliyetten kalma ırkçılık ve kabileciliği kaldırmıştır. (İslâmiyet öncesi Cahiliye âdet-
lerine dönmekten meneden hâdislerden muktebes hadis-i bilmana. Bu hadislerden biri: “İs-
lâm dini, kendinden önceki batıl davranış ve âdetleri kökünden söküp atar.” (Keşfü’l-Hafa,
1:127, Buharî, Ahkâm: 4, İmare: 36, 37; EbuDavud, Sünnet: 5; Tirmizî, Cihad: 28, İlim: 16.)
2.
Kâfirler kalplerine Cahiliyet taassubundan ibaret olan o gayreti yerleştirdiklerinde, Allah,
Resulünün ve mü’minlerin üzerine sükûnet ve emniyetini indirdi ve onlara takvada ve söz-
lerine bağlılıkta sebat verdi. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah ise her şeyi
hakkıyla bilir. (Fetih Suresi: 26.)
Y
irmi
a
lTıncı
m
ekTup
| 540 | Mektubat