Mektubat - page 543

hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak
nev’inden ahmakane bir cinayettir.
İşte, ey ehl-i kur’ân olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz
sene değil, belki Abbasîler zamanından beri bin senedir
kur’ân-ı Hakîm’in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı
meydan okuyup kur’ân’ı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi
kur’ân’a ve İslâmiyete kal’a yaptınız. Bütün dünyayı sus-
turdunuz, müthiş tehacümatı defettiniz; tâ
m
Is
õp
Yn
G n
Ú
p
æp
er
D
ƒo
Ÿr
G n
¤n
Y m
ás
d p
Pn
G o
¬n
fƒ t
Ñp
ëo
jn
h r
ºo
¡t
Ñp
ëo
j m
?r
ƒn
?p
H *G n
?p
Jr
Én
j
(1)
$G p
p
Ñ°n
S ?
p
a n
¿ho
óp
gÉn
éo
j n
øj
p
ôp
aÉn
µr
dG n
¤n
Y
ayetine güzel bir mâsadak oldunuz. Şimdi Avrupa’nın ve
frenkmeşrep münafıkların desiselerine uyup şu ayetin
evvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve
korkmalısınız.
Cây - ı Di kka t Bi r Hâ l
türk milleti, anasır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu
hâlde, dünyanın her tarafında olan türkler ise Müslü-
mandır. sair unsurlar gibi Müslim ve gayrimüslim olarak
iki kısma inkısam etmemiştir. nerede türk taifesi varsa
Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman ol-
mayan türkler, türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar
gibi). Hâlbuki, küçük unsurlarda dahi hem Müslim ve
hem de gayrimüslim var.
ey türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et. senin milliye-
tin İslâmiyetle imtizaç etmiş; ondan kabil-i tefrik değil.
tefrik etsen, mahvsın. Bütün senin mazideki mefahirin
mayan.
hazine:
zengin ve değerli kaynak.
hitap:
söz; birine söz söyleme.
imtizaç etmek:
kaynaşmak, bir-
leşmek, karışmak.
inkısam:
kısımlara ayrılma, bö-
lünme.
izzet:
şeref; üstünlük, kuvvet ve
kudret.
kabil-i tefrik:
ayrılması mümkün.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kal’a:
kale.
kesretli:
çok, bol, fazla.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
mahv:
bitme, yok olma.
mâsadak:
doğrulayıcı; bir söz ya
da hükmü doğrulayan.
mazi:
geçmiş zaman.
mefahir:
iftihar edilecek, övünü-
lecek şeyler.
milliyet:
bir milleti diğer millet-
ten ayıran hâllerin ve özelliklerin
tamamı.
mü’min:
iman eden, Allah’a ina-
nan, Müslüman.
münafık:
ikiyüzlülük eden, ara
bozucu.
Müslim:
Müslüman.
nev:
tür, çeşit.
sair:
diğer, başka.
taife:
topluluk.
tefrik etmek:
birbirinden ayır-
mak.
tehacümat:
hücumlar, saldırılar.
unsur:
millet, ırk.
ahmakane:
ahmakçasına,
akılsızca, aklını gerektiği gibi
kullanmayarak.
alçak gönüllü:
aşağı olanları
kendisiyle eşit tutan, büyük-
lük taslamayan.
anasır-ı İslâmiye:
Müslüman
unsurlar, milletler.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bayraktar:
bayrak taşıyan.
bilhassa:
özellikle.
cây-ı dikkat:
dikkat edilecek
nokta.
cihad etme:
Allah yolunda
çarpışma ; malla ve canla din
uğrunda hizmet etme, çalış-
ma.
cihan:
dünya.
def’ etmek:
savmak, uzaklaş-
tırmak.
desise:
gizli hile, aldatmaya
yönelik hareketler.
ehl-i kur’ân:
Kur’ân’a inanıp,
ona uyanlar.
evlâtlar:
çocuklar.
evvel:
önce.
frenkmeşrep:
Avrupalılar gibi
yaşamak isteyen.
gayrimüslim:
Müslüman ol-
1.
Allah öyle bir topluluk getirecektir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever. Onlar mü’min-
lere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler ve Allah yolunda cihad ederler. (Mâ-
ide Suresi: 54.)
Mektubat | 543 |
Y
irmi
a
lTıncı
m
ekTup
1...,533,534,535,536,537,538,539,540,541,542 544,545,546,547,548,549,550,551,552,553,...1086
Powered by FlippingBook