Bırakbîçareferyadı,belâdankıltevekkül.
Ziraferyat,belâender,hataenderbelâdırbil.
Belâverenibuldunsaeğer,
Safaender,vefaender,atâenderbelâdırbil!
Mademöyle,bırakşekvayı,şükret;
Çünbelâbil,demâkeyfindengülerhepgülmül.
Gerbulmazsan,bütündünya
Cefaender,fenâender,hebaenderbelâdırbil.
Cihandolubelâbaşındavarken,
Nebağırırsınküçücükbirbelâdan,geltevekkülkıl.
Tevekkülilebelâyüzündegül,tâodagülsün.
Ogüldükçeküçülür,edertebeddül.
Hem, üstatlarımdan Mevlâna Celâleddin’in nefsine
dediği gibi dedim:
?r
âr
°ù«/
¸ z¤'
`n
H{ p
ôr
µ o
°`T z¤'
`n
H{ :»/
àr
Øo
c ƒo
Jn
h zo
âr
°ùn
dn
G{ :p
âr
Øo
cho
G
(1)
Én
æn
an
h o
ôr
?n
a p
¬n
cr
Qn
O p
¿n
R ¬n
?r
?n
M r
ºn
æn
e»/
ær
©n
j ¬p
c r
âr
°ù«/
¸ n
Ón
H p
q
ô°p
S n
Ón
H r
¿n
ó«/
°ûn
c
o vakit nefsim dahi, “evet, evet! Acz ve tevekkül ile,
fakr ve iltica ile nur kapısı açılır, zulmetler dağılır.
(2)
p
?n
Ó°r
Sp
’Gn
h p
¿Én
Á/
’r
G p
Qƒo
f '
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
” dedi. Meşhur Hikem-i
Atâiye’nin şu fıkrası:
(3)
o
?n
ón
Ln
h r
øn
e n
ón
?n
a Gn
PÉn
en
h o
?n
ón
?n
a r
øn
e n
ón
Ln
h Gn
PÉn
e
Yani, “
Cenab-ıHakkıbulanneyikaybeder?VeOnu
kaybeden neyikazanır?
”; yani, “onu bulan her şeyi bulur;
onu bulmayan, hiçbir şey bulmaz. Bulsa da başına belâ
Mektubat | 45 |
a
lTıncı
m
ekTup
hata ender belâ:
kusur, yanlışlık
içinde sıkıntı, felâket.
heba ender belâ:
boşluk içinde
sıkıntı:
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
ger:
eğer.
iltica:
sığınma, barınma.
keyif:
neşe, alkol veya uyuşturu-
cu maddelerin meydana getirdiği
hafif sarhoşluk.
madem:
çünkü, için, değil mi ki,
...den dolayı, böyle ise, hele.
meşhur:
tanınmış, herkesin bildi-
ği, şöhretli, adı yaygınlık kazan-
mış, ünlü, namlı.
mül:
şarap.
nefis:
kendi, şahıs; kötü vasıfları,
nitelikleri kendisinde toplayan,
kötülüğe sevk eden, şehevî istek-
leri kamçılayıp hayırlı işlerden alı-
koyan güç.
nur:
aydınlık, parıltı, parlaklık, zi-
ya, ışık, şule.
safâ ender belâ:
rahatlık, zevk
içinde sıkıntı, felâket.
şekva:
şikâyet, yakınma, hoşnut-
suzluk, memnuniyetsizlik.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet duy-
ma.
tebeddül:
başkalaşma, değişme,
başka hale getirme, başka şekil
alma.
tevekkül:
bir işin gerçekleşmesi
için gereken çalışmayı ve çabayı
gösterip sebeplere başvurduktan
sonra işi Allah’a bırakma, neticeyi
ondan bilme, kadere razı olma.
üstat:
öğretici; muallim, öğret-
men, usta, sanatkâr.
vefa ender belâ:
isteğin yerine
getirilmesi içinde sıkıntı, felâket.
zulmet:
karanlık.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
atâ ender belâ:
lütuf içinde
sıkıntı, felâket.
belâ ender belâ:
belâ içinde
bela; felâket, sıkıntı içinde
sıkıntı.
belâbil:
bülbüller.
cefa ender belâ:
sıkıntı için-
de, felâket.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru,
gerçek, Hakkın tâ kendisi
olan, şeref ve azamet sahibi
yüce Allah.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
çün:
gibi, madem ki, çünkü,
nasıl, nice, misilli, niçin.
demâ:
her zaman, vaktaki.
fakr:
varlıktan geçme, yalnız
Allah’a muhtaç olma.
fenâ ender belâ:
yokluk için-
de sıkıntı, felâket.
1.
O, “Ben senin Rabbin değil miyim?” dedi; sen “Evet, Rabbimsin” dedin. “Evet” demenin şük-
rü nedir? “Belâ” çekmektir. Belânın sırrının ne olduğunu bilir misin? O, Allah’a karşı fakrını
hissetmenin ve Allah’a dayanmadıkça hiçliğini bilmenin yoludur. (Bkz.: Divan-ıKebir, s. 157,
Gazel: 251.)
2.
İman ve İslâmiyet nurundan dolayı Allah’a hamd olsun.
3.
İbni Atâullahi'l-İskenderî, Şerhü'l-Hikemi'l-Atâiye,s. 208.