Mektubat - page 55

kasten izharına çalışmamalı. Çünkü, onda zahiren insa-
nın kesbinin bir medhali bulunduğundan, nefsine nispet
edebilir.
Amma ikram ise: o, kerametin selâmetli olan ikinci
nev’inden daha selâmetli, bence daha âlîdir. İzharı tah-
dis-i nimettir. kisbin medhali yoktur; nefsi onu kendine
isnat etmez.
İşte, kardeşim, hem senin hakkında, hem benim hak-
kımda, bahusus kur’ân hakkındaki hizmetimizde eski-
den beri gördüğüm ve yazdığım ihsanat-ı İlâhiye, bir ik-
ramdır; izharı tahdis-i nimettir. onun için, sana karşı,
tahdis-i nimet nev’inden, ikimizin hizmetimize ait muvaf-
fakıyatı yazıyorum. Biliyordum ki, sende fahir değil, şü-
kür damarını tahrik ediyor.
Sa l i sen
: görüyorum ki, şu dünya hayatında en bah-
tiyar odur ki, dünyayı bir misafirhane-i askerî telâkki et-
sin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin. Ve
o telâkki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i rızayı ça-
buk elde edebilir. kırılacak şişe pahasına, daimî bir elma-
sın fiyatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir.
evet, dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hük-
mündedir. Bâkî umur-i uhreviye ise, gayet sağlam elmas-
lar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve
hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inatlı talep ve ha-
keza şedit hissiyatlar, umur-i uhreviyeyi kazanmak için
verilmiştir. o hissiyatı şiddetli bir surette fânî umur-i dün-
yeviyeye tevcih etmek, fânî ve kırılacak şişelere bâkî
Mektubat | 55 |
d
okuzuncu
m
ekTup
muhabbet:
sevgi.
muvaffakıyet:
başarılı olma.
nefis:
kişinin kendisi.
nefsine:
kendine, şahsına.
nev:
çeşit, tür.
nispet etmek:
bağlamak.
paha:
kıymet, değer.
salisen:
üçüncü olarak.
selâmet:
eminlik, tehlikeden,
korktuklarından ve kötülüklerin-
den kurtulma; kurtuluş, eminlik.
suret:
biçim, şekil.
şedit:
şiddetli.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, teşekkür
etme.
tahdis-i nimet:
Cenab-ı Hakka
karşı şükrünü eda etme maksa-
dıyla, kavuştuğu nimetin sevinci-
ni anlatma.
tahrik:
harekete geçirme.
talep:
istek.
telâkki:
anlama, kabul etme.
tevcih etmek:
yöneltmek.
umur-i dünyeviye:
dünyaya ait
işler, emirler.
umur-i uhreviye:
ahirete ait iş-
ler.
zahiren:
görünüşte, görünürdeki.
âlî:
yüksek.
bahtiyar:
mutlu, mes’ut.
bahusus:
özellikle, hususiyet-
le .
bâkî:
sonsuz, sürekli, yok ol-
mayan.
daimî:
sürekli, devamlı.
damar:
huy, his, mizaç.
dehşetli:
çok fazla, son dere-
ce.
fahir:
övünme, gurur.
fânî:
ölümlü, geçici.
fıtrat:
yaratılış.
gayet:
son derece.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
hararetli:
sıcak, yoğun, kuv-
vetli, şiddetli.
hırs:
aç gözlülük.
hissiyat:
hisler, duygular.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
ihsanat-ı İlâhî:
Allah’ın ihsan-
ları, lütufları, iyilikleri.
ikram:
bağış, ihsan.
isnat etme:
dayandırma.
istikamet:
doğruluk, dürüst-
lük, inanç, düşünce ve niyet-
le, tutum ve davranışta Al-
lah’ın rızasına uygun dürüst-
lük.
iz’an:
anlama, kavrama.
izhar:
açığa vurma, gösterme.
kasten:
bile bile, isteyerek.
keramet:
Allah’ın ihsanıyla
velîlerin gösterdikleri âdet dı-
şı olağanüstü hâller.
kıymet:
değer.
kisb:
çalışma, kazanma.
mahkûm:
mecbur, çaresiz.
medhal:
giriş, karışma, katkı.
mertebe-i rıza:
Allah’ın rıza-
sına erenlerin mertebesi, de-
recesi.
misafirhane-i askerî:
asker-
lere ait misafirhane.
1...,45,46,47,48,49,50,51,52,53,54 56,57,58,59,60,61,62,63,64,65,...1086
Powered by FlippingBook