tarafgirlikveiltizamveteslimhissiniverir.Vesilsile-i
mevcudatgibikuvvetlivezerratgibikesretliimanveİs-
lâm’ınbürhanlarınıgöstermişlerki,nihayetsizbiriz’an
vekuvvet-iimanverirler.
Hatta, bazı defa evrad-ı Şah-ı
nakşibendîde şahadet getirdiğim vakit,
(1)
Gk
ón
Z o
ån
©r
Ño
f p
¬r
«n
?n
Yn
h o
äƒo
ªn
f p
¬r
«n
?n
Yn
h»'
«`r
ën
f n
?p
d'
P '
¤n
Y
dediğim zaman, nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum.
eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi
feda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz et-
mek bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa,
bir tek hakaik-ı imaniyenin vücut bulmasına bilâtereddüt
vermesine nefsim itaat ediyor.
(2)
Én
ær
bs
ó°n
Un
h m
ÜÉn
à`p
c r
øp
e n
âr
dn
õr
fn
G BÉ n
ªp
H És
æ n
e'
G n
h m
?ƒo
°Sn
Q r
øp
e n
âr
?°n
Sr
Qn
G BÉ n
ªp
H És
æ n
e'
G n
h
dediğim vakit, nihayetsiz bir kuvvet-i iman hissediyorum.
Hakaik-ı imaniyenin her birisinin aksini aklen muhal te-
lâkki ediyorum. ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divane
görüyorum.
senin valideynine pek çok selâm ve arz-ı hürmet ede-
rim. onlar da bana dua etsinler. sen benim kardeşim ol-
duğun için, onlar da benim peder ve validem hükmün-
dedirler. Hem köyünüze, hususan senden sözleri işiten-
lere umumen selâm ediyorum.
(3)
? /
bÉn
Ñr
dG n
ƒo
g ? /
bÉn
Ñr
dn
G
Sa i d Nu r s î
®®®
Mektubat | 59 |
d
okuzuncu
m
ekTup
Nakşibendî’nin okuduğu virtler,
dualar.
farz etmek:
var saymak, öyle ka-
bul etmek.
feda etmek:
gözden çıkarma.
gayet:
son derece.
hakaik-ı imaniye:
iman hakikat-
leri.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı
esası.
hakikat-i imaniye:
imana ait ha-
kikat, iman hakikati.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
iltizam:
kendisi için gerekli gör-
me, taraftarlık.
iman:
inanmak, inanç, itikat.
inanç:
iman etme.
İslâm:
Hz. Muhammed’in (
ASM
)
kendisine gelen vahiy ile tebliğ
buyurduğu din.
itaat:
boyun eğme, uyma.
iz’an:
feraset, anlayış.
kesretli:
çokluğu olan, çoklukla.
kuvvet-i iman:
iman kuvveti.
muhal:
imkânsız.
nefis:
kişinin kendisi.
nihayetsiz:
sonsuz.
peder:
baba.
peygamber:
Allah’ın elçisi.
selâm:
selâmet, esenlik.
silsile-i mevcudat:
yaratılmışlar
silsilesi, varlıkların zincirleme
bağlantısı.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
tarafgirlik:
taraftarlık.
telâkki etme:
anlama, kabul et-
me.
umumen:
herkese.
vakit:
zaman
valide:
anne.
valideyn:
anne-baba.
vücut bulma:
var olma.
zerrat:
zerreler.
aklen:
akıl yolu ile, mantıkça.
aksi:
ters, zıt.
arz-ı hürmet:
hürmet etme,
saygı gösterme.
bâkî:
sürekli ve kalıcı olan,
bütün varlıklar yok olurken
yok olmayan ve bütün varlık-
lar, yok olduktan sonra da za-
tıyla var olacak olan Allah.
bilâtereddüt:
tereddütsüz,
ikilemde kalmaksızın.
bürhan:
delil, kanıt, şahit.
divane:
deli.
ebleh:
ahmak, aptal.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli,
doğru ve hak yol olan İslâm-
dan uzaklaşan azgın ve sap-
kın kimseler.
elîm:
acı verici.
evrad-ı Şah-ı Nakşibendî:
bü-
yük İslâm mutasavvıfı Şah-ı
1.
Biz bu inanç üzere yaşıyoruz, bunun üzerinde ölürüz ve yarın yine bunun üzerine diriltile-
ceğiz. (Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî, Mecmuatü’l-Ahzab, Evrad-ı Nakşibendî, 1:7.)
2.
Gönderdiğin her peygambere iman ettik, indirdiğin her kitaba inandık ve hepsini doğrula-
dık. (Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî, Mecmuatü’l-Ahzab, Evrad-ı Nakşibendî, 1:8.)
3.
Bâkî olan yalnız Allah’tır.