DokuzuncuMektup
(2)
/
? p
ór
ª n
ë
p
H
o
í p
q
Ñ° n
ù o
j s
’p
G m
Ar
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
|}
o
¬n
fÉ n
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
yineohalistalebesinegönderdiğimektubunbir
parçasıdır.
S
ANİyEN
: neşr-i envar-ı kur’âniyedeki muvaffakı-
yetin ve gayretin ve şevkin, bir ikram-ı İlâhîdir, belki bir
keramet-i kur’âniyedir, bir inayet-i rabbaniyedir. sizi
tebrik ediyorum. keramet ve ikram ve inayetin bahsi
geldiği münasebetiyle, keramet ve ikramın bir farkını
söyleyeceğim. Şöyle ki:
Kerametinizharı,zaruretolmadanzarardır.İkramın
izharıise,birtahdis-inimettir
.
eğer kerametle müşerref olan bir şahıs, bilerek harika
bir emre mazhar olursa, o hâlde eğer nefs-i emmaresi
bâkî ise, kendine güvenmek ve nefsine ve keşfine itimat
etmek ve gurura düşmek cihetinde istidraç olabilir. eğer
bilmeyerek harika bir emre mazhar olursa: Meselâ birisi-
nin kalbinde bir sual var. İntak-ı bilhak nev’inden ona
muvafık bir cevap verir; sonra anlar. Anladıktan sonra
kendi nefsine değil, belki kendi rabbisine itimadı ziyade-
leşir ve “Beni benden ziyade terbiye eden bir Hafîz’im
vardır” der, tevekkülünü ziyadeleştirir. Bu kısım, hatarsız
bir keramettir; ihfasına mükellef değil. Fakat fahir için,
bahis:
konu.
bâkî:
ebedî, daimî.
cihet:
yön, taraf.
emr:
emir, iş, olay
fahir:
övünme, gurur.
gayret:
çalışma, çabalama.
Hafîz:
koruyucu, yaratıkları koru-
yup gözeten Allah.
halis:
saf, temiz, her amelini, yal-
nız Allah rızası için işleyen.
hatar:
tehlike.
ihfa:
saklamak, gizlemek.
ikram:
lütfen verilen, bağış, ih-
san.
ikram-ı İlâhî:
Allah’ın ikram ve
ihsanı.
inayet:
yardım, İlâhî yardım, iyi-
lik.
inayet-i Rabbaniye:
Allah’ın ina-
yeti, yardımı.
intak-ı bilhak:
hakkın teslim edil-
mesi, Hakkın söyletmesi, Cenab-ı
Hakkın konuşturması, bir şeyi di-
le getirmesi.
istidraç:
derece derece Allah’ın
rahmetinden uzaklaşıp azabına
yaklaşması için azgın ve günah-
kâr kişilere verilen bir takım ola-
ğanüstü hâller.
itimat:
güven.
izhar:
açığa vurma, aşikâr etme.
keramet:
Allah’ın ihsanıyla velîle-
rin gösterdikleri âdet dışı olağa-
nüstü hâller.
keramet-i kur’âniye:
Kur’ân’ın
kerameti.
keşif:
Allah tarafından ilham edil-
me, kalp gözüyle görme.
kusur:
noksan, özür.
mazhar:
bir şeyin çıktığı, görün-
düğü yer, erişme, ulaşma, nail ol-
ma, şereflenme.
meselâ:
örnek.
muvaffakıyet:
başarılı olma.
muvafık:
uygun.
mükellef:
görevli, yükümlü.
münasebet:
ilgi, vesile, bağlantı.
müşerref:
şereflenme.
nefs-i emmare:
insanı kötü-
lüğe sürükleyen nefis.
nefsine:
kendine, şahsına.
Neşr-i envar-ı kur’âniye:
Kur’ân nurlarının yayılması.
nev:
çeşit, tür.
noksan:
eksiklik.
Rab:
yaratan, büyüten, mah-
lûkatı ıslah ve terbiye eden
Allah.
saniyen:
ikinci olarak.
sual:
soru.
şevk:
şiddetli arzu ve istek.
tahdis-i nimet:
Cenab-ı Hak-
ka karşı şükrünü eda etme
maksadıyla kavuştuğu nimeti
izhar etme.
talebe:
öğrenci.
tenzih:
Allah’ı şanına lâyık ol-
mayan şeylerden uzak ve yü-
ce tutma.
terbiye:
yetiştirme, besleyip
büyütme, eğitme.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma, şanına lâyık ifadelerle
anma.
tevekkül:
Allah’a dayanma
ve güvenme.
zaruret:
zorunluluk.
ziyade:
fazla, çok.
d
okuzuncu
m
ekTup
| 54 | Mektubat
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
?
DokuzuncuMektup, Bar-
la’da 1930’da Türkçe ola-
rak telif edilmiştir.