Mektubat - page 56

elmas fiyatlarını vermek demektir. Şu münasebetle bir
nokta hatıra gelmiş; söyleyeceğim. Şöyle ki:
Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fânî mahbuplara müte-
veccih olduğu vakit, ya o aşk kendi sahibini daimî bir
azap ve elemde bırakır, veyahut o mecazî mahbup, o şid-
detli muhabbetin fiyatına değmediği için, bâkî bir mah-
bubu arattırır; aşk-ı mecazî aşk-ı hakikîye inkılâp eder.
İşte, insanda binlerle hissiyat var. Her birisinin, aşk gi-
bi, iki mertebesi var: biri mecazî, biri hakikî.
Meselâ,endişe-iistikbalhissiherkestevar
. Şiddetli
bir surette endişe ettiği vakit, bakar ki, o endişe ettiği is-
tikbale yetişmek için elinde senet yok. Hem, rızık cihe-
tinde bir taahhüt altında ve kısa olan bir istikbal, o şid-
detli endişeye değmiyor. ondan yüzünü çevirip, kabir-
den sonra hakikî ve uzun ve gafiller hakkında taahhüt al-
tına alınmamış bir istikbale teveccüh eder.
Hem,malavecâhakarşışiddetlibirhırsgösterir
.
Bakar ki, muvakkaten onun nezaretine verilmiş o fânî
mal ve afetli şöhret ve tehlikeli ve riyaya medar olan câh,
o şiddetli hırsa değmiyor. ondan, hakikî câh olan mera-
tib-i maneviyeye ve derecat-ı kurbiyeye ve zâd-ı ahirete
ve hakikî mal olan a’mal-i salihaya teveccüh eder. Fena
haslet olan hırs-ı mecazî ise, âlî bir haslet olan hırs-ı ha-
kikîye inkılâp eder.
Hemmeselâ,şiddetlibirinatile,ehemmiyetsiz,za-
il,fânîumurlarakarşıhissiyatınısarfeder
. Bakar ki, bir
afet:
belâ, musibet.
âlî:
yüce, yüksek.
a’mal-i saliha:
salih ameller, Al-
lah rızası için yapılan iyi ve güzel
şeyler.
aşk:
şiddetli sevgi.
aşk-ı hakikî:
gerçek, her şeyin
gerçek sahibine duyulan sevgi,
Allah sevgisi.
aşk-ı mecazî:
mecazî aşk, gerçek
sevgiliye değil geçici ve sınırlı bir
güzelliğe karşı duyulan sevgi.
azap:
ceza, sıkıntı.
bâkî:
ebedî, devamlı, yok olma-
yan.
câh:
itibar, makam; mevki.
cihet:
yön.
daimî:
sürekli, devamlı.
derecat-ı kurbiye:
Allah’a mane-
vî yakınlık mertebeleri.
ehemmiyet:
önemli olma.
elem:
dert, üzüntü.
endişe:
kaygı, düşünce.
endişe-i istikbal:
gelecek kaygısı.
fânî:
geçici, ölümlü.
fena:
kötü, çirkin.
gafil:
gaflette bulunan, duyarsız,
sorumsuz, ahiretten ve Allah’ın
emirlerinden habersiz davranan.
hakikî:
gerçek, doğru.
haslet:
yaratılıştan gelen huy ve
karakter.
hatır:
zihin, fikir.
hırs:
aç gözlülük, aşırı isteklilik.
hırs-ı hakikî:
Allah rızası ve ahi-
d
okuzuncu
m
ekTup
| 56 | Mektubat
ret için gösterilen ve hedefine
yönelen hırs.
hırs-ı mecazî:
gelip geçici
olan şeylere karşı gösterilen
hırs.
hissiyat:
hisler, duygular.
inkılâp etme:
değişme, dö-
nüşme.
inkılâp:
değişim, dönüşüm.
istikbal:
gelecek.
kabir:
mezar.
mahbup:
sevgili.
mecazî:
gerçek olmayan,
kendi manası dışında başka
bir manayı gösteren.
medar:
sebep, dayanak, vesi-
le.
meratib-i maneviye:
manevî
makam ve mertebeler, dere-
celer.
mertebe:
derece.
meselâ:
örnek olarak.
muhabbet:
sevgi.
muvakkaten:
geçici olarak.
münasebet:
bağlantı, ilişki,
vesile.
müteveccih:
yönelik, yöne-
len.
nezaret:
idare, gözetim.
rızık:
yiyecek, içecek şey.
riya:
iki yüzlülük, yalandan
gösteriş.
sarf etmek:
harcamak.
senet:
dayanılan belge, tapu.
suret:
biçim, şekil.
şöhret:
ün, san.
taahhüt:
garanti altına alma.
teveccüh:
yönelme.
umur:
işler.
veyahut:
ya da.
zâd-ı ahiret:
Ahiret azığı, ahi-
ret yolculuğunda lâzım olan
iman ve ibadetler.
zail:
sona eren, devamlı ol-
mayan.
1...,46,47,48,49,50,51,52,53,54,55 57,58,59,60,61,62,63,64,65,66,...1086
Powered by FlippingBook