Hem merhamettir. Çünkü, o zaife kız, pederinden
şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır.
Hükm-i kur’ân’a göre o kız, pederinden endişesiz bir
şefkat görür. pederi ona, “benim servetimin yarısını el-
lerin ve yabanîlerin ellerine geçmesine sebep olacak za-
rarlı bir çocuk” nazarıyla endişe edip bakmaz. o şefkate
endişe ve hiddet karışmaz. Hem kardeşinden rekabetsiz,
hasetsiz bir merhamet ve himayet görür. kardeşi ona,
“hanedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir
kısmını ellerin eline verecek bir rakip” nazarıyla bakmaz;
o merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz.
Şu hâlde, o fıtraten nazik, nazenin ve hilkaten zaife ve
nahife kız, sureten az bir şey kaybeder; fakat, ona bedel,
akaribin şefkatinden, merhametinden tükenmez bir ser-
vet kazanır. Yoksa, rahmet-i Haktan ziyade ona merha-
met edeceğiz diye hakkından fazla ona hak vermek, ona
merhamet değil, şedit bir zulümdür. Belki, zaman-ı cahi-
liyette gayret-i vahşiyâneye binaen kızlarını sağ olarak
defnetmek gibi gaddarâne bir zulmü andıracak şu zama-
nın hırs-ı vahşiyânesi, merhametsiz bir şenaate yol açmak
ihtimali vardır. Bunun gibi, bütün ahkâm-ı kur’âniye
(1)
n
Ú/
n
ŸÉn
©r
?p
d k
án
ªr
Mn
Q s
’p
G n
?Én
æ r
?°n
Sr
Qn
G BÉ n
en
h
fermanını tasdik ediyorlar.
DÖRDÜNCÜ MeSeLe:
(2)
¢o
So
ó° t
ùdG p
¬u
eo
Óp
`n
a
İşte,
mim’sizmedeniyet
, nasıl kız hakkında, hakkın-
dan fazla hak verdiğinden böyle bir haksızlığa sebep olu-
yor; öyle de, valide hakkında, hakkını kesmekle, daha
dehşetli haksızlık ediyor.
Mektubat | 67 |
o
n
B
irinci
m
ekTup
mek, korumak.
mesele:
ehemmiyetli iş, konu.
mim’siz medeniyet:
“deniyet”,
materyalist ve dünyaperest me-
deniyet.
muhtaç:
ihtiyaç duyan.
mühim:
önemli.
nahife:
zayıf, nazik.
nazar:
bakış.
nazenin:
nazik, nazlı.
nazik:
narin, ince.
peder:
baba.
rahmet:
merhamet etme, esirge-
me, şefkat gösterme.
rahmet-i Hak:
Hakkın, Allah’ın
rahmeti.
rekabet:
rakip olma hâli.
servet:
zenginlik.
sureten:
suret olarak, görünüş iti-
barıyla.
şedit:
çok şiddetli.
şefkat:
içten ve karşılıksız mer-
hamet.
şenaat:
fenalık, kötülük, çirkinlik,
alçaklık.
tasdik:
doğrulama.
valide:
anne.
yabanî:
vahşî yabancı.
zaife:
zayıf.
zaman-ı cahiliyet:
İslâmdan ön-
ceki cahillik dönemi.
ziyade:
fazla.
zulüm:
eziyet, işkence; haksızlık
ahkâm-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın
hükümleri.
akarip:
akrabalar.
âlem:
varlık sınıflarından her
biri.
bedel:
karşılık.
binaen:
-den dolayı.
defin:
gömme.
endişe:
düşünce, korku.
ferman:
emir, buyruk.
fıtraten:
yaratılıştan.
gaddarâne:
zalimce, gaddar-
ca, acımasızca.
gayret-i vahşiyâne:
vahşî,
medeniyetten uzak gurur ve
haysiyet.
hanedan:
büyük aile.
haset:
kıskanma, kıskançlık.
hırs-ı vahşiyâne:
vahşîce
gösterilen hırs.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hilkaten:
yaratılıştan.
himayet:
koruma.
hükm-i kur’ân:
Kur’ân’ın
hükmü, emri.
iğbirar:
gücenme, darılma, kı-
rılma.
ihtimal:
olabilirlik.
kin:
garaz, gizli düşmanlık.
merhamet:
şefkat göster-
1.
Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya Suresi: 107.)
2.
Anneye altıda bir vardır. (Nisâ Suresi: 11.)