evet, rahmet-i rabbaniyenin en hürmetli, en halâvet-
li, en lâtif ve en şirin bir cilvesi olan şefkat-i valide, haka-
ik-ı kâinat içinde en muhterem, en mükerrem bir haki-
kattir. Ve valide, en kerîm, en rahîm, öyle fedakâr bir
dosttur ki, o şefkat saikasıyla, bir valide, bütün dünyası-
nı ve hayatını ve rahatını, veledi için feda eder. Hatta,
valideliğin en basit ve en edna derecesinde olan korkak
tavuk, o şefkatin küçücük bir lem’asıyla, yavrusunu mü-
dafaa için ite atılır, aslana saldırır.
İşte böyle muhterem ve muazzez bir hakikati taşıyan
bir valideyi veledinin malından mahrum etmek, o muh-
terem hakikate karşı ne kadar dehşetli bir haksızlık, ne
derece vahşetli bir hürmetsizlik, ne mertebe cinayetli bir
hakaret ve arş-ı rahmeti titreten bir küfran-ı nimet ve ha-
yat-ı içtimaiye-i beşeriyenin gayet parlak ve nafi bir tir-
yakına bir zehir katmak olduğunu, insaniyetperverlik id-
dia eden insan canavarları anlamazlarsa, elbette hakikî
insanlar anlar. kur’ân-ı Hakîm’in
(1)
¢o
So
ó° t
ùdG p
¬u
eo
Óp
`n
a
hükmü-
nü, ayn-ı hak ve mahz-ı adalet olduğunu bilirler.
(2)
? /
bÉn
Ñr
dG n
ƒo
g ? /
bÉn
Ñr
dn
G
Sa i d Nu r s î
®®®
arş-ı rahmet:
Allah’ın rahmetinin
tasarruf makamı, arşı.
ayn-ı hak:
hakkın, gerçeğin ta
kendisi.
cilve:
tecelli, belirme, görünme.
cinayet:
katl veya o derece ağır
suç.
edna:
en bayağı, en küçük.
elbette:
şüphesiz, her hâlde.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fedakâr:
feda eden.
gayet:
son derece.
hakaik-ı kâinat:
yaratılanlara ait
gerçekler, kâinattaki hakikatler.
hakaret:
hakirlik, aşağılama.
hakikî:
gerçek.
halâvet:
tatlılık, şirinlik.
hatta:
üstelik.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye:
in-
sanlara ait olan sosyal hayat.
hüküm:
emir, buyruk.
hürmet:
ihtiram, haysiyet, şeref;
saygı.
iddia:
davaya kalkışma.
insaniyetperverlik:
insaniyetse-
verlik.
kerîm:
cömert, ihsanı bol olan.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
küfran-ı nimet:
nimete karşı
nankörlük etme.
lâtif:
hoş, güzel.
lem’a:
parıltı.
mahrum:
yoksun.
mahz-ı adalet:
adaletin ta
kendisi, hazinesi.
mertebe:
derece.
muazzez:
çok aziz, muhte-
rem.
muhterem:
saygı değer.
müdafaa:
savunma.
mükerrem:
aziz, saygıdeğer.
nafi:
faydalı.
rahîm:
merhamet eden.
rahmet-i Rabbaniye:
Allah’ın
rahmeti, merhameti.
saika:
sevk eden, sebep.
şefkat:
içten ve karşılıksız
merhamet.
şefkat-i valide:
ana şefkati.
şirin:
tatlı.
tiryak:
ilâç, çare.
vahşet:
yabanîlik, vahşîlik.
valide:
anne.
velet:
çocuk.
o
n
B
irinci
m
ekTup
| 68 | Mektubat
1.
Anneye altıda bir vardır. (Nisâ Suresi: 11.)
2.
Bâkî olan yalnız Allah’tır.