DördüncüMektup
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íp
q
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
|}
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
r
ºo
µp
fGn
ƒr
Np
G '
=
¤n
Yn
h r
ºo
µ r
«n
?n
Y o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h o
¬o
àn
ªr
Mn
Qn
h$G o
?n
Ó°n
S
(3)
/
?p
ôN'
G '
=
‹p
G ...Én
ªs
«°p
Sn
’
A
zizkardeşlerim,
Ben şimdi Çam dağında, yüksek bir tepede, büyük bir
çam ağacının tepesinde, bir menzilde bulunuyorum. İns-
ten tevahhuş ve vuhuşa ünsiyet ettim. İnsanlarla sohbet
arzu ettiğim vakit, hayalen sizleri yanımda bulur, bir has-
bihal ederim, sizinle müteselli olurum. Bir mâni olmazsa,
bir iki ay burada yalnız kalmak arzusundayım. Barla’ya
dönsem, arzunuz veçhile sizden ziyade müştak olduğum
şifahî bir musahabe çaresini arayacağız. Şimdi bu çam
ağacında hatıra gelen iki üç hatırayı yazıyorum.
•
Bi r inc i s i
: Bir parça mahrem bir sırdır. Fakat sen-
den sır saklanmaz. Şöyle ki:
ehl-i hakikatin bir kısmı nasıl ki ism-i Vedûd’a mazhar-
dırlar ve azamî bir mertebede o ismin cilveleriyle, mev-
cudatın pencereleriyle Vacibü’l-Vücud’a bakıyorlar; öyle
de, şu hiç ender hiç olan kardeşinize, yalnız hizmet-i
kur’ân’a istihdamı hengâmında ve o hazine-i bînihaye-
nin dellâlı olduğu bir vakitte, ism-i
Rahîm
ve ism-i
Hakîm
arzu:
istek, heves.
azamî:
nihayet derecede, en faz-
la, en çok.
aziz:
muhterem, değerli.
cilve:
görüntü, akis.
çare:
çıkış yolu, derman.
dellâl:
ilân edici, duyurucu.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçeği bulanlar.
hasbihal:
hâlleşme, sohbet.
hassaten:
özellikle.
hatır:
zihin, fikir.
hatıra:
anı.
hayalen:
hayalî olarak
hazine-i bînihaye:
bitmez, tü-
kenmez hazine.
hengâm:
zaman, sıra, an.
hiç ender hiç:
hiç içinde hiç, hiç
bir şey, bir hiç kadar.
hizmet-i kur’ân:
Kur’ân hizmeti.
ins:
insan.
ism-i Hakîm:
Cenab-ı Hakkın hik-
metle, faydaları takip ederek iş
gören manasındaki ismi.
ism-i Rahîm:
sonsuz merhamet
sahibi olan Allah’ın ismi.
ism-i Vedûd:
seven ve sevilen
manasında Cenab-ı Hakkın bir is-
mi.
istihdam:
bir hizmette kullanma,
çalıştırma.
kısım:
bölüm.
kusur:
noksan, özür.
mahrem:
gizli olan.
mâni:
engel.
mazhar:
ayna, yansıma, görün-
me yeri.
menzil:
yer, oturma yeri.
mertebe:
derece.
mevcudat:
var olan her şey,
mahlûklar.
musahabe:
sohbet etme.
müştak:
iştiyaklı, arzulu.
müteselli:
teselli bulan.
noksan:
eksiklik.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, bağışlama.
sır:
bir şeyin kavranması en
zor ve ince yanı
şifahî:
sözlü olarak.
tenzih:
Allah’ı her türlü eksik
ve noksandan uzak ve yüce
tutma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma.
tevahhuş:
yalnızlaşma, ya-
bancılaşma.
ünsiyet:
alışma.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı ken-
dinden olup ezelî ve ebedî
olan Allah.
vecih:
cihet, yön.
vuhuş:
yabanîler, vahşîler.
ziyade:
çok, fazla.
d
ördÜncÜ
m
ekTup
| 36 | Mektubat
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin ve kardeşlerinizin, hassaten ... ilh., üzerine olsun.
?
DördüncüMektup, Bar-
la’da 1930-31 yılları ara-
sında Türkçe olarak te-
lif edilmiştir.