Mektubat - page 33

Birincisi
: Birkaç gün evvel bir misafirim bana sual et-
ti. o şüpheli sualin esası şudur: “Cennet ve cehennem
pek çok uzaktırlar. Haydi, ehl-i cennet lütf-u İlâhî ile berk
ve burak gibi uçarak haşirden geçerler, cennete giderler.
Fakat, ehl-i cehennem, sakil cisimleri ve büyük ve ağır
günahların yükleri altında nasıl gidecekler? Hangi vasıta
ile?”
İşte hatıra gelen şudur: nasıl ki, meselâ Amerika’da,
bütün milletler umumî bir kongreye davet edilse, her mil-
let büyük gemisine biner, oraya gider; öyle de, bahr-i mu-
hit-i kâinatta, bir senede yirmi beş bin senelik uzun bir se-
yahate alışan küre-i arz, ahalisini alır, gider, mahşer mey-
danına boşaltır. Hem, her otuz üç metrede bir derece-i
hararet tezayüt ettiği delâletiyle, merkez-i arzda bulunan
cehennem ateşinin hadisçe beyan olunan derece-i hara-
retine muvafık iki yüz bin derece-i harareti taşıyan ve ha-
disin rivayatına göre dünyada ve berzahta Büyük
cehennemin bazı vazifelerini gören ateşini
(1)
cehenneme
döker. sonra, emr-i İlâhî ile, daha güzel ve bâkî bir sure-
te tebeddül eder, ahiret âleminden bir menzil olur.
Hatıragelenikincinükte
: sâni-i kadîr, Fâtır-ı Ha-
kîm, Vahid-i ehad, kemal-i kudretini ve cemal-i hikmeti-
ni ve delil-i vahdetini göstermek için, pek az bir şeyle çok
işleri görmek, pek küçük bir şeyle pek büyük vazifeleri
gördürmeyi âdet etmiştir. Bazı sözlerde demiştim ki:
eğer bütün eşya bir tek zata isnat edilse, vücup derecesin-
de bir sühulet, bir kolaylık peyda eder. eğer eşya müte-
addit sânilere, esbaplara isnat edilse, imtina derecesinde
Mektubat | 33 |
Ü
çÜncÜ
m
ekTup
maksada uygun ve hikmetle ya-
ratan Allah.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış, suç.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait söz,
emir.
haşir:
kıyametten sonra bütün
insanların toplandıkları yer, mah-
şer yeri.
hatır:
zihin, fikir, hafıza.
imtina:
imkânsızlık.
isnat:
dayandırma.
kemal-i kudret:
Allah’ın kudreti-
nin mükemmelliği.
kongre:
toplantı, kurultay.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
lütf-u İlâhî:
Allah’ın ikramı, ihsa-
nı, yardımı.
mahşer meydanı:
kıyametten
sonra bütün insanların toplandık-
ları yer, haşir meydanı.
menzil:
yer, durak.
merkez-i arz:
arzın merkezi, yer
kürenin merkezi.
meselâ:
örneğin, misal olarak.
millet:
ülke.
misafir:
konuk.
muvafık:
uygun.
müteaddit:
birden fazla.
nükte:
ince söz veya mana.
peyda:
meydana çıkma.
rivayat:
rivayetler, haberler, na-
killer.
sakil:
ağır.
sâni:
yaratan, yaratıcı.
Sâni-i kadîr:
her şeye gücü yeten
ve her şeyi sanatlı yaratan Allah.
seyahat:
yolculuk.
sual:
soru.
suret:
biçim, görünüş.
sühulet:
uygunluk.
şüphe:
kuşku.
tebeddül:
değişme.
tezayüt:
artma, çoğalma.
umumî:
genel.
Vahid-i ehad:
bir olan ve birliği
her bir şeyde tecelli eden Allah.
vasıta:
araç, taşıt.
vazife:
görev.
vücup:
lüzum, şart, gereklilik.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi Al-
lah.
âdet:
alışkanlık.
ahali:
halk.
ahiret âlemi:
öteki dünya, öl-
dükten sonraki sonsuz hayat.
bahr-i muhit-i kâinat:
geniş
kâinat denizi, uzay.
bâkî:
ebedî, daimî.
berk:
şimşek.
berzah:
ruhların kıyamete
kadar bekleyeceği yer.
beyan:
anlatma, bildirme,
izah.
burak:
cennete mahsus bir
binek vasıtası, insan ehlini sı-
rat köprüsünden geçirecek
olan çok hızlı binek.
cemal-i hikmet:
Allah’ın hik-
metinin güzelliği.
davet:
çağırma.
delâlet:
işaret.
delil-i vahdet:
birlik kanıtı.
derece:
seviye, düzey.
derece-i hararet:
sıcaklık dü-
zeyi.
ehl-i cehennem:
cehennem-
likler.
ehl-i cennet:
cennetlikler.
emr-i İlâhî:
Allah’ın emri.
esas:
asıl, aslı.
esbap:
sebepler.
eşya:
şeyler, varlıklar.
evvel:
önce.
Fâtır-ı Hakîm:
her şeyi bir
1.
Buharî, Bed’u’l-Halk: 10; Müslim, Cennet: 30; Tirmizî, Cehennem: 7; Müsned, 2:313.
1...,23,24,25,26,27,28,29,30,31,32 34,35,36,37,38,39,40,41,42,43,...1086
Powered by FlippingBook