Mektubat - page 28

İ k i nc i s i
: neşr-i hak için enbiyaya ittiba etmekle
mükellefiz. kur’ân-ı Hakîm’de, hakkı neşredenler
(1)
$G n
¤n
Y s
’ p
G n
…p
ör
Ln
G r
¿ p
G ¯ $G n
¤n
Y s
’ p
G n
…p
ö r
Ln
G r
¿ p
G
diyerek,
insanlardan istiğna göstermişler. sure-i Yâsin’de,
(2)
n
¿ho
ón
àr
¡o
e r
ºo
gn
h Gk
ôr
Ln
G r
ºo
µo
?n
Ä°r
ùn
j n
’ r
øn
e Gƒo
©p
Ñs
Jp
G
cümlesi, mesele-
miz hakkında çok manidardır.
Üçüncüsü
: Birinci sözde beyan edildiği gibi, Allah
namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. Hâlbuki,
ekseriya ya veren gafildir; kendi namına verir, zımnî bir
minnet eder. Ya alan gafildir; Mün’im-i Hakikîye ait şük-
rü, senayı zahirî esbaba verir, hata eder.
Dör düncüsü
: tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir
hazine ve bir servettir ki, hiçbir şey ile değişilmez. İnsan-
lardan ahz-ı mal edip o tükenmez hazine ve defineleri
kapatmak istemem. rezzak-ı zülcelâl’e yüz binler şükre-
diyorum ki, küçüklüğümden beri beni minnet ve zillet al-
tına girmeye mecbur etmemiş. onun keremine istina-
den, bakıye-i ömrümü de o kaide ile geçirmesini rahme-
tinden niyaz ediyorum.
Beş i nc i s i
: Bir iki senedir çok emareler ve tecrübe-
lerle kat’î kanaatim oldu ki, halkların malını, hususan
zenginlerin ve memurların hediyelerini almaya mezun
değilim. Bazıları bana dokunuyor; belki dokunduruluyor,
yedirilmiyor, bazen bana zararlı bir surete çevriliyor. de-
mek, gayrin malını almamaya manen bir emirdir ve al-
maktan bir nehiydir.
ahz-ı mal:
mal ve servet toplayıp
biriktirmek.
bakıye-i ömür:
ömrün geri kalan
kısmı.
beyan:
açıklama, izah, anlatma.
define:
çok değerli şeyler, gömü,
kıymetli eşya.
ekseriya:
çoğunlukla, çoklukla.
emare:
alâmet, nişan.
emir:
buyruk.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
esbap:
sebepler.
gafil:
gerçekleri görmeyen, sez-
meyen, dikkatsiz, dalgın.
gayr:
başka.
hak:
doğru, gerçek.
hâlbuki:
oysa ki.
halk:
insanlar, topluluk.
hazine:
değerli şeylerin konuldu-
ğu yer.
hususan:
bilhassa, özellikle.
iktisat:
tutum, her hususta itidal
üzere bulunma.
istiğna:
çekinme, uzak durma.
istinat:
dayanma.
ittiba:
tâbi olma, uyma.
kaide:
esas, kural.
kanaat:
kısmetine razı olma.
kat’î:
kesin.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
lâzım:
gerekli.
manen:
manevî olarak.
manidar:
ince manalı, anlamlı.
mecbur:
zorunda kalma.
mesele:
konu.
mezun:
izinli.
minnet:
bir iyilik karşısında ken-
dini manevî olarak borçlu hisset-
me.
mükâfat:
karşılık, ödül.
mükellef:
vazifeli, görevli.
Mün’im-i Hakikî:
gerçek nimet
verici olan Allah.
nam:
ad.
nehiy:
yasaklama.
neşir:
yayma.
neşr-i hak:
hakkı yayma,
neşretme.
niyaz:
yalvarma, dua.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, bağışlama.
Rezzak-ı Zülcelâl:
her bir
mahlûkunun rızkını veren ce-
lâl sahibi Allah.
sena:
övme, övgü.
servet:
zenginliği meydana
getiren şey, zenginlik.
suret:
biçim, şekil.
şükür:
görülen bir iyiliğe kar-
şılık hoşnutluk, memnunluk
ifade etme, teşekkür.
tecrübe:
deneyim, sınama.
tevekkül:
Allah’a dayanma,
güvenme; gücünün yetmedi-
ği yerde Allah’tan bekleme.
ücret:
belli bir işe harcanan
emeğin hakkı olarak verilen
karşılık.
zahirî:
görünürdeki.
zillet:
hakirlik, horluk.
zımnî:
üstü kapalı, örtülü, do-
laylı şekilde.
i
kinci
m
ekTup
| 28 | Mektubat
1.
Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir. • Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir. (Yunus Su-
resi 72; Hûd Suresi: 29; Sebe Suresi: 47.)
2.
Doğru yolda olan ve sizden bir ücret de istemeyen kimselere uyun. (Yâsin Suresi: 21.)
1...,18,19,20,21,22,23,24,25,26,27 29,30,31,32,33,34,35,36,37,38,...1086
Powered by FlippingBook