Mektubat - page 20

Üçüncüsü
: İhtiyarlık gibi, şerait-i hayatiyeyi ağırlaş-
tıran birçok esbap vardır ki, mevti hayatın pek fevkinde
nimet olarak gösterir. Meselâ, sana ıztırap veren pek ih-
tiyâr olmuş peder ve validen ile beraber, ceddin cetleri,
sefalet-i hâlleriyle senin önünde şimdi bulunsaydı, hayat
ne kadar nikmet, mevt ne kadar nimet olduğunu bilecek-
tin. Hem meselâ, güzel çiçeklerin âşıkları olan güzel si-
neklerin, kışın şedaidi içinde hayatları ne kadar zahmet
ve ölümleri ne kadar rahmet olduğu anlaşılır.
Dördüncüsü
: nevm, nasıl ki bir rahat, bir rahmet,
bir istirahattir –hususan musibetzedeler, yaralılar, hasta-
lar için. öyle de, nevmin büyük kardeşi olan mevt dahi,
musibetzedelere ve intihara sevk eden belâlarla müptelâ
olanlar için ayn-ı nimet ve rahmettir. Amma ehl-i dalâlet
için, müteaddit sözlerde kat’î ispat edildiği gibi, mevt da-
hi hayat gibi nikmet içinde nikmet, azap içinde azaptır;
o, bahisten hariçtir.
ÜÇÜNCÜ SuaL:
Cehennem nerededir?
elcevap:
(2)
*G s
’p
G n
Ör
«`n
¨r
dG o
ºn
?r
©n
j n
’ ¯
(1)
$G n
ór
æp
Y o
ºr
?p
©r
dG n
És
‰p
G r
?o
b
Cehennemin yeri, bazı rivayatla, “
tahtelarz
” denilmiştir.
(3)
Başka yerlerde beyan ettiğimiz gibi, küre-i arz, hareket-i
seneviyesiyle, ileride mecma-ı haşir olacak bir meydanın
etrafında bir daire çiziyor. Cehennem ise, arzın o medar-ı
senevîsi altındadır demektir. görünmemeleri ve hissedil-
memeleri, perdeli ve nursuz ateş olduğu içindir. küre-i ar-
zın seyahat ettiği mesafe-i azîmede pek çok mahlûkat
arz:
yer, dünya.
âşık:
çok aşırı seven, sevgili.
ayn-ı nimet ve rahmet:
nimetin
ve acımanın, merhametin tâ ken-
disi.
azap:
şiddetli ceza acı, büyük sı-
kıntı.
bahis:
konu.
belâ:
musibet, afet.
beyan:
anlatma, açıklama, bildir-
me.
cet:
dede, büyük baba.
ehl-i dalâlet:
yoldan çıkanlar;
iman İslâmdan çıkmış olanlar; az-
gın ve sapkın kimseler.
esbap:
sebepler.
fevkinde:
üstünde.
hareket-i seneviye:
yıllık hare-
ket.
hariç:
dışında.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ıztırap:
acı, sıkıntı.
ispat etmek:
doğruyu delillerle
göstermek.
istirahat:
dinlenme.
kat’î:
kesin.
küre-i arz:
yer küre.
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar, yaratık.
mecma-i haşir:
ikinci diriliş olan
haşirde toplanma yeri.
medar-ı senevî:
dünyanın güneş
etrafında bir senede döndüğü yö-
rünge.
mesafe-i azîme:
büyük uzaklık.
meselâ:
örnek olarak.
mevt:
ölüm.
musibetzede:
belâya uğrayan.
müptelâ:
düşkün, tutulmuş.
müteaddit:
çeşitli, birçok.
nevm:
uyku.
nikmet:
nimetsizlik, ceza, şid-
detli ceza.
nimet:
lütuf, ihsan; iyilik, ha-
yırlı hâl, faydalı şey.
nur:
ışık, aydınlık.
peder:
baba.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, esirgeme, bağışlama,
şefkat gösterme.
rivayat:
rivayetler; nakledi-
len, haber veya sözler.
sefalet-i hâller:
hâllerinin se-
filliği, perişanlığı.
sevk etmek:
yönlendirmek;
sürüklemek, götürmek, it-
mek.
sual:
soru.
şedait:
şiddetler, zorluklar;
eziyetli, zahmetli, sıkıntılı du-
rumlar, hâller.
şerait-i hayatiye:
hayat şart-
ları.
tahtelarz:
yer altı.
valide:
anne.
zahmet:
sıkıntı, meşakkat.
B
irinci
m
ekTup
| 20 | Mektubat
1.
De ki: Ona dair bilgi Allah katındadır. (Mülk Suresi: 26.)
2
. Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. [Ayet ve hadisten muktebes (Bkz. Neml Suresi: 65;
Tirmizî, Sevabü’l-Kur’ân: 7.)]
3.
Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1:281; Hâkim, Müstedrek, 4:568.
1...,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19 21,22,23,24,25,26,27,28,29,30,...1086
Powered by FlippingBook