görüp tayin edelim.
(1)
$G n
ór
æp
Y o
ºr
?p
©r
dGn
h
, ahiret âlemine ait
menziller, bu dünyevî gözümüzle görülmez. Fakat bazı ri-
vayatın işaratıyla, ahiretteki cehennem bu dünyamızla
münasebettardır. Yazın şiddet-i hararetine
(2)
n
ºs
æ`n
¡n
L p
ír
«`n
a r
øp
e
denilmiştir.
demek, bu dünyevî, küçücük ve sönük akıl gözüyle o
büyük cehennem görülmez. Fakat ism-i Hakîm’in nuruy-
la bakabiliriz. Şöyle ki:
Arzın medar-ı senevîsi altında bulunan cehennem-i
kübra, yerin merkezindeki cehennem-i suğrayı güya tev-
kil ederek bazı vezaifini gördürmüş. kadîr-i zülcelâl’in
mülkü pek çok geniştir. Hikmet-i İlâhiye nereyi göster-
miş ise, cehennem-i kübra oraya yerleşir.
evet, bir kadîr-i zülcelâl ve emr-i
(3)
o
¿ƒo
µ`n
«n
a r
øo
c
’e malik
bir Hakîm-i zülkemal, gözümüzün önünde, kemal-i hik-
met ve intizam ile kameri arza bağlamış; azamet-i kudret
ve intizam ile arzı güneşe raptetmiş; ve güneşi, seyyara-
tıyla beraber, arzın sür’at-i seneviyesine yakın bir sür’at-
le ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre
Şemsüşşü-
mus
tarafına bir hareket vermiş; ve donanma elektrik
lâmbaları gibi yıldızları saltanat-ı rububiyetine nuranî şa-
hitler yapmış, onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i
kudretini göstermiş bir zat-ı zülcelâl’in kemal-i hikmetin-
den ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden
uzak değildir ki, cehennem-i kübrayı elektrik lâmbaları-
nın fabrikasının kazanı hükmüne getirip, ahirete bakan
ahiret:
kıyametten sonra kurula-
cak olan âlem.
âlem:
dünya.
arz:
yer, dünya.
azamet-i kudret:
kudretin bü-
yüklüğü.
azamet-i kudret ve intizam:
güç
ve düzenin yüceliği, büyüklüğü,
ululuğu.
cehennem-i kübra:
büyük Ce-
hennem.
cehennem-i suğra:
küçük
cehennem.
donanma:
bayram günlerinde
gemilerin ve resmi yerlerin ışık ve
bayraklarla süslenmesi.
dünyevî:
dünyaya ait
güya:
sanki.
Hakîm-i Zülkemal:
kemal sahibi,
her şeyi faydalı ve hikmetli yara-
tan Allah.
hararet:
sıcaklık.
haşmet-i rububiyet:
rablığın,
idare ve terbiye ediciliğin haşme-
ti, heybeti, büyüklüğü.
hikmet-i İlâhiye:
Allah’ın hikme-
ti, varlıkların yaratılmasındaki İlâ-
hî gayeler.
hükmüne getirmek:
yerine ge-
çirmek, durumuna sokmak, hâli-
ne getirmek.
ihtimal:
olabilirlik.
ism-i Hakîm:
Cenab-ı Hakkın hik-
metle, faydaları takip ederek iş
gören, manasındaki ismi.
işarat:
işaretler.
kadîr-i Zülcelâl:
büyüklük sahibi
ve her şeye gücü yeten Allah.
kamer:
ay.
kemal-i hikmet:
tam ve eksiksiz
bir hikmet.
kemal-i hikmet ve intizam:
dü-
zen ve İlâhî amacın mükemmelli-
ği.
malik:
sahip.
medar-ı senevî:
dünyamızın gü-
neş etrafında bir senede döndü-
ğü yörünge.
menzil:
yer.
mülk:
varlık, saltanat; sahip olu-
nan üzerinde tasarruf hakkı bulu-
nan şey.
münasebettar:
ilgili, alâkalı,
bağlantılı.
nur:
ışık, aydınlık.
nuranî:
nurlu.
raptetmek:
bağlamak.
rivayat:
rivayetler, nakledilen
haber, söz veya olaylar.
saltanat-ı rububiyet:
kâinatı
terbiye ve idare edici olan Al-
lah’ın saltanatı.
seyyarat:
gezegenler.
sür’at:
çabukluk, hızlılık.
sür’at-i seneviye:
dünyanın
bir yıllık hareket ve hızı.
şahit:
tanık, görgü tanığı.
Şemsüşşümus:
güneşler gü-
neşi denilen galaksi veya yıl-
dız kümesi.
şiddet-i hararet:
sıcaklığın
şiddeti.
tayin etmek:
belirlemek.
tevkil etmek:
vekil etmek,
geçici olarak görevlendirmek.
vezaif:
vazifeler, görevler.
Zat-ı Zülcelâl:
celâl ve büyük-
lük sahibi zat, Allah.
B
irinci
m
ekTup
| 22 | Mektubat
1.
Gerçek bilgi Allah katındadır.
2.
Cehennemin hararetindendir. (Hadis-i şerif: Keşfü’l-Hafâ, 29; Buharî, 1: 142, 162.)
3.
“Ol!” der; o da oluverir. (Yâsin Suresi: 82.)