Mektubat - page 278

öyle de, anlaşılıyor ki:
Bütündevair-isaltanat-ıİlâhiye-
de,melektentut,tâsineğeveörümceğekadarherbirta-
ifeonutanırvebilirveyabildirilir. Demek,hatemü’l-en-
biyaveresul-iRabbülâlemîn’dirveumumenbiyanınfev-
kinde,risaletininşümulüvar.
On Altıncı İşaret
İrhasat denilen, bi’set-i nübüvvetten evvel, fakat nübüv-
vetle alâkadar olarak vücuda gelen harikalar dahi delâil-i
nübüvvettir. Şu da üç kısımdır.
bİRİNCİ kISIM
nass-ı kur’ân’la, tevrat, İncil, zebur ve suhuf-i enbi-
yanın, nübüvvet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâma da-
ir verdikleri haberdir. evet, madem o kitaplar semavîdir-
ler ve madem o kitap sahipleri enbiyadırlar; elbette ve
her hâlde, onların dinlerini nesheden ve kâinatın şeklini
değiştiren ve yerin yarısını getirdiği bir nur ile ışıklandı-
ran bir zattan bahsetmeleri, zarurî ve kat’îdir. evet, kü-
çük hâdiseleri haber veren o kitaplar, nev-i beşerin en bü-
yük hâdisesi olan hâdise-i Muhammediye Aleyhissalâtü
Vesselâmı haber vermemek kabil midir?
İşte, madem bilbedahe haber verecekler; herhâlde ya
tekzip edecekler –tâ ki dinlerini tahripten ve kitaplarını
nesihten kurtarsınlar– veya tasdik edecekler –tâ ki o ha-
kikatli zat ile dinleri hurafattan ve tahrifattan kurtulsun.
alâkadar:
alâkalı, ilgili.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
bilbedahe:
apaçık bir şekilde.
bi’set-i nübüvvet:
peygamberlik
verilmesi, peygamberliğin başlan-
gıcı.
dair:
alâkalı, ilgili.
delâil-i nübüvvet:
Peygamber
Efendimizin (
ASM
) peygamberlik de-
lilleri.
devair-i saltanat-ı İlâhiye:
İlâhî
saltanatın, hâkimiyetin daireleri.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
evvel:
önce.
fevkinde:
üstünde, üzerinde.
hâdise:
olay.
hâdise-i Muhammediye:
Hz. Mu-
hammed’in hâdisesi, Peygamber-
liği.
hakikat:
gerçek, doğru.
hatemü’l-enbiya:
peygamberle-
rin sonuncusu.
hurafat:
hurafeler; dinin aslına uy-
mayan, sonradan dini bilgiler ara-
sına karışmış olan şeyler, batıl ina-
nışlar.
İncil:
Hazret-i İsa’ya gönderilmiş
olan İlâhî kitap.
irhasat:
Hz. Muhammed’in Pey-
gamberliğinden önce meydana
gelen ve peygamber olacağına
işaret eden harika hâller, belirti-
ler.
kabil:
olabilir, mümkün, ihtimal
dairesinde.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 278 | Mektubat
tamamı, bütün âlemler, var-
lıklar.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
nass-ı kur’ân:
Kur’ân-ı Ke-
rîm’in kesin, şüpheye ihtimal
bırakmayan açık hükmü.
neshetme:
geçersiz yapma;
var olan şer’î bir hükmün yi-
ne şer’î bir hükümle kaldırıl-
ması, sonraki hükmün önceki
hükmün yerini alması.
nesih:
geçersiz yapma; var
olan şer’î bir hükmün yine
şer’î bir hükümle kaldırılması,
sonraki hükmün önceki hük-
mün yerini alması.
nev-i beşer:
insan nev’i, in-
sanlık, bütün insanlar.
nur:
aydınlık, ışık.
nübüvvet:
nebîlik, peygam-
berlik.
nübüvvet-i ahmediye:
Hz.
Muhammed’in peygamberliği.
resul-i Rabbülâlemîn:
Âlem-
lerin Rabbi olan Allah’ın elçisi.
risalet:
resullük, elçilik, pey-
gamberlik.
semavî:
gökten gelen, Allah
tarafından olan, İlâhî.
suhuf-i enbiya:
peygamber-
lere gelen sahifeler.
şümul:
kaplama, içine alma.
tahrip:
yıkılma, bozulma.
tahrifat:
bozulmalar.
taife:
topluluk, grup.
tasdik etmek:
doğruluğunu
kabul etmek, onaylamak.
tekzip etmek:
yalanlamak.
tevrat:
Hz. Mûsa’ya indirilmiş
olan İlâhî kitap.
umum:
bütün, tüm.
zarurî:
mecburî, zorunlu.
zat:
kişi, şahıs, fert.
Zebur:
Hz. Davud’a nazil olan
mukaddes kitap.
1...,268,269,270,271,272,273,274,275,276,277 279,280,281,282,283,284,285,286,287,288,...1086
Powered by FlippingBook