“kim seni benden kurtaracak?”
demiş: “Allah.” sonra böyle dua etti:
(1)
n
âr
Äp
°T Én
ªp
H p
¬«
p
æp
Ør
cG s
ºo
¡
s
?dn
G
Birden o gavres, iki omzu ortasına gayptan bir darbe
yer, o kılıç elinden düşer, yere yuvarlanır.
resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kılıcı eline alır,
“Şimdi seni kim kurtaracak?” der; sonra affeder.
o adam, gider taifesine. o pek cür’etkâr, cesur ada-
ma herkes hayrette kalır.
“ne oldu sana? ne için bir şey yapamadın?” dediler.
o dedi: “Hâdise böyle oldu. Ben şimdi insanların en
iyisinin yanından geliyorum.”
(2)
Hem şu hâdise gibi, gazve-i Bedir’de bir münafık, re-
sul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı bir gaflet vaktinde,
kimse görmeden, tam arkasından kılıç kaldırıp vururken,
birden resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bakmış. o
titreyip, kılıç elinden yere düşmüş.
(3)
DördüncüHâdise
: Manevî tevatüre yakın bir şöhret-
le ve ekser ehl-i tefsirin
@ n
¿ƒo
ën
ªr
?o
e r
ºo
¡n
a p
¿Én
br
Pn
’r
G n
‹p
G n
»p
¡n
a k
’n
Ór
Zn
G r
ºp
¡p
bÉn
ær
Yn
G
p‘
Én
ær
?n
©n
L És
fp
G
r
ºo
gn
Éær
«n
°ûr
Zn
Én
a Gv
ón
°S r
ºp
¡p
Ør
?n
N r
øp
en
h Gv
ón
°S r
ºp
¡jp
ór
jn
G p
ør
«n
H r
øp
e Én
ær
?n
©n
Ln
h
(4)
n
¿ho
ôp
°ür
Ño
j n
’ r
ºo
¡n
a
ayetinin sebeb-i nüzulü ve ehl-i tefsir allâmeleri ve ehl-i
hadis imamları haber veriyorlar ki:
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
allâme:
büyük âlim.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
cür’etkâr:
cesur, yiğit.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i hadis:
hadis ilmiyle uğra-
şanlar.
ehl-i tefsir:
Kur’ân-ı Kerîm’in ma-
nasını açıklayanlar, yorumlayan-
lar.
ekser:
pek çok.
gaflet:
boş bulunma, dikkatsizlik.
gaip:
görünmeyen, görünmeyen
âlem.
Gazve-i bedir:
Bedir Savaşı.
hâdise:
olay.
imam:
bir ilimde sözü delil kabul
edilebilecek derecede derin ve ge-
niş bilgi sahibi olan âlim.
münafık:
kalbinde küfrü giz-
lediği hâlde Müslüman görü-
nen, ikiyüzlü.
Resul-i ekrem:
çok cömert,
kerim ve Allah’ın insanlara bir
elçisi olan Hz. Muhammed.
sebeb-i nüzul:
inme sebebi,
Kur’ân ayetinin indirilme se-
bebi.
taife:
kavim, kabile, topluluk.
tevatür:
bir hadis-i şerifin, ya-
lan söylemelerini aklın kabul-
lenemeyeceği kadar sayı ve
sağlamlıktaki bir topluluk ta-
rafından aktarılması, rivayet
edilmesi.
vakit:
zaman, an.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 274 | Mektubat
1.
Allah’ım, dilediğin bir tarzda, benim için onun hakkından gel.
2.
Kadı İyaz, Şifa, 1:347, 348; Müslim, 4:1786; Beyhakî, 3:373, 379.
3.
Kadı İyaz, Şifa, 1:347.
4.
Biz onların boyunlarına öyle halkalar geçirdik ki, çenelerine kadar dayanır da hakka boyun
eğmezler. • Bir de önlerine bir set, arkalarına bir set çekip gözlerini kapattık; artık hakkı
göremezler. (Yâsin Suresi: 8-9.)