yanlışını bulamadılar. Bir yanlış bulunsaydı onlar kurtu-
lurlardı.
İkinciHüccet
: tevrat, İncil ve zebur’un ibareleri,
kur’ân gibi i’cazları olmadığından, hem mütemadiyen ter-
cüme tercüme üstüne olduğundan, pek çok yabanî keli-
meler, içlerine karıştı. Hem müfessirlerin sözleri ve yan-
lış tevilleri, onların ayetleriyle iltibas edildi. Hem bazı nâ-
danların ve bazı ehl-i garazın tahrifatı da ilâve edildi. Şu
surette, o kitaplarda tahrifat, tağyirat çoğaldı. Hatta, Şeyh
rahmetullâh-ı Hindî (allâme-i meşhur), kütüb-i sabıkanın
binler yerde tahrifatını, keşişlerine ve Yahudi ve nasarâ
ulemasına ispat ederek iskât etmiş. İşte bu kadar tahrifat-
la beraber, şu zamanda dahi, meşhur Hüseyin-i Cisrî (rah-
metullâhi aleyh), o kitaplardan yüz on dört delil, nübüv-
vet-i Ahmediyeye dair çıkarmıştır. risale-i Hamidiye’de
yazmış, o risaleyi de Manastırlı merhum İsmail Hakkı ter-
cüme etmiş. kim arzu ederse ona müracaat eder, görür.
Hem pek çok Yahudi uleması ve nasarâ uleması ikrar
ve itiraf etmişler ki, “kitaplarımızda Muhammed-i Arabî
Aleyhissalâtü Vesselâmın evsafı yazılıdır.” evet gayrimüs-
lim olarak, başta meşhur rum meliklerinden Herakl iti-
raf etmiş, demiş ki: “evet, İsa Aleyhisselâm, Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâmdan haber veriyor.”
(1)
Hem rum meliki Mukavkıs namında Mısır hâkimi ve
ulema-i Yehudun en meşhurlarından İbni sûriya ve İbni
Ahtab ve onun kardeşi kâ’b bin esed ve zübeyir bin Ba-
tıya gibi meşhur ulema ve reisler, gayrimüslim kaldıkları
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
allâme-i meşhur:
meşhur, büyük
âlim.
arzu:
istek, heves.
ayet:
İlâhî söz, Allah kelâmı.
dair:
alâkalı, ilgili, ait.
ehl-i garaz:
kin ve düşmanlık gü-
denler.
evsaf:
vasıflar, özellikler.
gayrimüslim:
Müslüman olmayan.
hâkim:
memleketi idare eden, hü-
kümdar.
hüccet:
delil, ispat.
i’caz:
mu’cizelik özelliği.
ibare:
cümle, paragraf.
ikrar:
saklamayıp açıktan söyle-
me, kabul etme.
ilâve:
ekleme, katma.
iltibas edilme:
karıştırılma.
İncil:
Hazret-i İsa’ya gönderilmiş
olan İlâhî kitap.
iskât:
susturma, tartışmada ce-
vap veremeyecek hâle getirme.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma.
keşiş:
papaz, Hristiyan rahibi.
kütüb-i sabıka:
adı geçen, bah-
sedilen kitaplar.
melik:
hükümdar, kral.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş.
meşhur:
tanınmış, ünlü.
Muhammed-i arabî:
Arapların
içinden çıkan Peygamberimiz Hz.
Muhammed.
müfessir:
tefsir eden, açıklayan,
yorumlayan.
müracaat etmek:
başvurmak.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
nâdan:
cahil, haddini bilmez.
nam:
ad.
Nasarâ:
Hristiyanlar.
nübüvvet-i ahmediye:
Hz.
Muhammed’in Peygamberliği.
rahmetullâhi aleyh:
Allah’ın
rahmeti onun üzerine olsun.
reis:
baş, başkan.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap.
Risale-i Hamidiye:
Hüseyin-i
Cisrî’nin en mühim eseridir.
Rum:
Romalı, Doğu Roma İm-
paratorluğu sınırları içinde ya-
şayan.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tağyirat:
değiştirmeler, baş-
kalaştırmalar, bozmalar.
tahrifat:
bozmalar, değiştir-
meler.
tercüme:
bir sözü bir dilden
başka bir dile çevirme.
tevil:
yorum, bir fikir veya söz-
den bir başka mana çıkarma.
tevrat:
Hz. Mûsa’ya indirilmiş
olan İlâhî kitap.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
ulema-i Yehud:
Yahudi âlim-
leri.
Zebur:
Hz. Davud’a nazil olan
mukaddes kitap.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 280 | Mektubat
1.
Kadı İyaz, Şifa, 1:364; Tirmizî, 2:167.