YedinciHâdise
: nakl-i sahih ile, Yahudiler, suikast
niyetiyle resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın oturdu-
ğu yere, üstünden büyük bir taş atmak anında, resul-i ek-
rem Aleyhissalâtü Vesselâm o dakikada hıfz-ı İlâhî ile
kalkmış; o suikast da akim kalmış.
(1)
Bu yedi misal gibi çok hâdiseler vardır. Başta İmam-ı
Buharî ve İmam-ı Müslim ve eimme-i hadis, Hazret-i
Aişe’den naklediyorlar ki:
(2)
¢ p
SÉ s
ædG n
ø p
e n
? o
ª° p
ü r
© n
j *G n
h
ayeti
nazil olduktan sonra, ara sıra resul-i ekrem Aleyhis-
salâtü Vesselâmı muhafaza eden zatlara ferman etti:
s
?n
Ln
h s
õn
Y »
u
H n
Q »
p
æn
ªn
°ün
Y r
ón
?n
a Gƒo
ap
ön
ür
fG ¢o
SÉ s
ædG Én
¡ t
j n
G BÉ n
j
Yani, “
Nö-
bettarlığalüzumyok.BenimRabbimbenihıfzediyor
.”
(3)
İşte şu risale de, baştan buraya kadar gösteriyor ki:
Şukâinatınhernev’i,herâlemi,Resul-iEkremAley-
hissalâtüVesselâmıtanır,alâkadardır;herbirnev-ikâ-
inattaonunmu’cizatıgörünüyor.Demek,ozat-ıAhme-
diye(
AsM
)
Cenab-ıHakkın–fakat kâinatın hâlıkı itibarıy-
la ve bütün mahlûkatın rabbi ünvanıyla–
memurudurve
resulüdür.
evet, nasıl ki bir padişahın büyük ve müfettiş bir me-
murunu her bir daire bilir ve tanır; hangi daireye girse,
onunla münasebettar olur. Çünkü umumun padişahı na-
mına bir memuriyeti var. eğer, meselâ yalnız adliye mü-
fettişi olsa, o vakit adliye dairesiyle münasebettar olur;
başka daireler onu pek tanımaz. Ve askeriye müfettişi ol-
sa, mülkiye dairesi onu bilmez.
Mektubat | 277 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
me.
hıfz-ı İlâhî:
Allah’ın koruması.
itibarıyla:
olması bakımından.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
mahlûkat:
yaratılmışlar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
meselâ:
örneğin.
misal:
örnek, numune.
mu’cizat:
mu’cizeler.
muhafaza etmek:
korumak.
müfettiş:
teftiş eden, denetleyen.
mülkiye:
ülkenin yönetimi ile il-
gilenen daire.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
nakletmek:
aktarmak, anlatmak.
nakl-i sahih:
şüphe duyulmayan,
doğru, gerçek, güvenilir haber bil-
dirilmesi.
namına:
adına, hesabına.
nazil olma:
inme, indirilme.
nev:
tür, çeşit.
nev-i kâinat:
kâinattaki her bir
tür, her bir varlık çeşidi.
niyet:
bir işi yapmayı önceden
düşünme, maksat.
nöbettarlık:
nöbetçilik.
Rab:
yaratan, besleyen, büyüten,
verdiği nimetlerle mahlûkatı ıslah
ve terbiye eden Allah.
resul:
elçi, peygamber.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap.
suikast:
birisini öldürmeye kas-
tetme.
umum:
bütün, herkes, genel.
ünvan:
isim, sıfat.
vakit:
zaman.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zat-ı ahmediye:
Peygamber Efen-
dimizin zatı, şahsı, kişiliği.
adliye:
mahkeme, yargılama
işleriyle uğraşan daire.
akim:
neticesiz, sonuçsuz.
alâkadar:
alâkalı, ilgili.
âlem:
dünya; varlık sınıfların-
dan her biri.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, hakkın ta kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi olan
Allah.
daire:
saha, alan; devlet kuru-
luşlarından her biri.
eimme-i hadis:
hadis imam-
ları; hadis ilminde sözü delil
olarak kabul edilen, derin ve
geniş bilgi sahibi âlimler.
ferman:
emir, buyruk.
hâdise:
olay.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hıfzetme:
koruma, himaye et-
1.
Kadı İyaz, Şifa, 1:352.
2.
Allah seni insanlardan korur. (Mâide Suresi: 67.)
3.
Tirmizî, 5:351, hadis no: 3406; Beyhakî, 2:184; Kadı İyaz, Şifa, 1:364.