mühim bir mal mukabilinde, süraka isminde gayet cesur
bir adamı gönderdiler; tâ takip edip, onları öldürmeye ça-
lışsın. resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, ebu Bek-
ri’s-sıddık ile beraber gardan çıkıp giderken gördüler ki,
süraka geliyor. ebu Bekri’s-sıddık telâş etti. resul-i
ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm mağarada dediği gibi,
(1)
Én
æn
©n
e %G s
¿ p
G r
¿n
õr
ën
J n
’
dedi. süraka’ya bir baktı; süraka’nın
atının ayakları yere saplandı, kaldı. tekrar kurtuldu, yine
takip etti. tekrar atının ayaklarının saplandığı yerden du-
man gibi bir şey çıkıyordu. o vakit anladı ki, ne onun elin-
den ve ne de kimsenin elinden gelmez ki, ona ilişsin. “el-
aman!” dedi. resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
aman verdi. Fakat dedi: “git öyle yap ki, başkası gelme-
sin.”
(2)
Şu hâdise münasebetiyle bunu da beyan ederiz ki: sa-
hih bir surette haber veriyorlar: Bir çoban, onları gördük-
ten sonra kureyşe haber vermek için Mekke’ye gitmiş.
Mekke’ye dahil olduğu vakit, ne için geldiğini unutmuş.
ne kadar çalışmış ise, hatırına getirememiş. Mecbur ol-
muş, dönmüş. sonra anlamış ki, ona unutturulmuş.
(3)
ÜçüncüHâdise
: gazve-i gatfan ve enmar’da, mü-
teaddit tariklerle eimme-i hadis haber veriyorlar ki: gav-
res isminde cesur bir kabile reisi, kimse görmeden, tam
resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın başı üzerine ge-
lerek, yalın kılıç elinde olduğu hâlde, resul-i ekrem Aley-
hissalâtü Vesselâma dedi:
Mektubat | 273 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
mühim:
önemli.
münasebet:
ilgi, alâka, vesile.
müteaddit:
ayrı ayrı, birçok, çe-
şitli.
reis:
baş, başkan,
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
sahih:
doğru, gerçek.
suret:
biçim, şekil, tarz.
takip etmek:
peşinden gitmek.
tarik:
yol; hadisin geliş kanalı.
vakit:
zaman.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
aman verme:
bağışlama, af-
fetme.
beyan etmek:
anlatmak, açık-
lamak, bildirmek.
dahil olma:
içine girme.
eimme-i hadis:
hadis imam-
ları; hadis ilminde sözü delil
olarak kabul edilen, derin ve
geniş bilgi sahibi âlimler.
el-aman:
affet, bağışla.
gar:
mağara.
Gazve-i Gatfan ve enmar:
Gatfan ve Enmar savaşları.
hâdise:
olay.
hatıra getirememek:
hatırla-
yamamak.
kabile:
aynı soydan sayılan
ve bir başa itaat eden insan
topluluğu, boy, aşiret.
kureyş:
kökü Hz. İbrahim’e
dayanan Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in mensup oldu-
ğu meşhur Arap kabilesi.
mukabilinde:
karşılığında.
1.
Üzülme, Allah bizimle beraberdir. (Tevbe Suresi:40.)
2.
Buharî, 4:246; Kadı İyaz, Şifa, 1:350; Beyhakî, 2:483.
3.
Kadı İyaz, Şifa, 1:351.