olmuş, yanına kimseyi sokmuyor, hücum ediyordu. re-
sul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm girdi; deve geldi, ik-
ramen secde etti, yanında ıhtı. resul-i ekrem Aleyhissa-
lâtü Vesselâm yular taktı. deve, resul-i ekrem Aleyhis-
salâtü Vesselâma dedi: “Beni çok meşakkatli şeylerde ça-
lıştırdılar; şimdi de beni kesmek istiyorlar. onun için kız-
dım.” deve sahibine söyledi: “Böyle midir?” “evet” dedi-
ler.
(1)
• Hem resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Adbâ
ismindeki devesi, vefat-ı nebevîden sonra kederinden ne
yedi, ne içti, tâ öldü. Hem o deve, resul-i ekrem Aley-
hissalâtü Vesselâm ile mühim bir kıssayı konuştuğunu,
ebu İshak-ı İsferanî gibi bazı mühim imamlar haber ver-
mişler.
(2)
• Hem nakl-i sahih ile, Cabir ibni Abdullah’ın bir sefer-
de devesi çok yorulmuştu, daha yürüyemiyordu. resul-i
ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o deveye ufak bir dürtmek
ile dürttü. o deve, o iltifat-ı Ahmedîden o kadar bir çe-
viklik, bir sevinçlik peyda etti ki, daha sür’atinden dizgini
zaptedilmiyor, yolda yetişilmiyordu. Hazret-i Cabir haber
veriyor.
(3)
DördüncüHâdise
:
• Başta İmam-ı Buharî, eimme-i hadis haber veriyorlar
ki: Bir defa, gecede, Medine-i Münevvere’nin haricinde,
düşman hücum ediyor gibi mühim bir hâdise işaa edildi.
sonra cesur atlılar çıktılar, gittiler. Yolda görüyorlar, bir
zat geliyor. Baktılar, resul-i ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâmdır. Ferman etmiş: “Bir şey yoktur.” Meşhur
Mektubat | 263 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
ret ve ders verici hâdise.
Medine-i Münevvere:
nurlu Me-
dine şehri.
meşakkatli:
zahmetli, sıkıntılı, zor.
mühim:
önemli.
nakl-i sahih:
şüphe duyulmayan,
doğru, gerçek haber bildirilmesi.
peyda etmek:
kazanmak, elde et-
mek.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
secde etmek:
baş eğmek.
sefer:
yolculuk, seyahat.
sür’at:
çabukluk, hız
vefat-ı Nebevî:
Peygamberimizin
vefatı, ebedî âleme göçüşü.
yular:
hayvanları bir yere bağla-
mak, tutmak veya yedekte çek-
mek için başlarına takılan ip veya
bağ.
zaptetmek:
idaresi altına almak.
zat:
şahıs, kişi, fert.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
çevik:
hızlı ve hareketli, ça-
buk hareket edebilen.
dizgin:
binek hayvanlarını ida-
re etmeye yarayan kayış.
eimme-i hadis:
hadis imam-
ları; hadis ilminde sözü delil
olarak kabul edilen, derin ve
geniş bilgi sahibi âlimler.
ferman:
emir, buyruk.
hâdise:
olay.
haricinde:
dışında.
ıhmak:
çökmek.
ikramen:
hürmet ederek, say-
gı göstererek.
iltifat-ı ahmedî:
Hz. Muham-
med’in iltifatı, ilgi göstermesi.
imam:
bir ilimde sözü delil
kabul edilebilecek derecede
derin ve geniş bilgi sahibi olan
âlim.
işaa etmek:
haber yaymak,
herkese duyurmak.
keder:
üzüntü, gam.
kıssa:
baştan geçen olay, ib-
1.
Müsned, 3:158; Beyhakî, 6:18; Müslim, 1:268, hadis no: 79.
2.
Kadı İyaz, Şifa, 1:313.
3.
Kadı İyaz, Şifa, 1:331; Buharî, 7:6; Beyhakî, 6:151.