Mektubat - page 257

Aleyhissalâtü Vesselâm eliyle onun memesine meshedip
dua etmiş. sonra sağmışlar, halis bir süt almışlar, içmiş-
ler. İbni Mes’ud bu mu’cizeyi gördükten sonra iman et-
miş.
(1)
Üçüncüsü
: resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın
murdiası, yani süt annesi olan Halime-i sa’diye’nin keçi-
lerinin kıssa-i meşhuresidir ki: o kabilede bir derece kaht-
lık vardı. Hayvanat zayıf ve sütsüz oluyordular. Ve tok
oluncaya kadar yemiyorlardı. resul-i ekrem Aleyhissalâ-
tü Vesselâm oraya, süt annesinin yanına gönderildiği za-
man, onun bereketiyle, Halime-i sa’diye’nin keçileri, ak-
şam vakti, başkalarının hilâfına olarak, hem tok ve me-
meleri dolu olarak geliyorlardı.
(2)
İşte bunun gibi, siyer kitaplarında daha başka cüz’iyat-
ları var. Fakat bu numuneler asıl maksada kâfidir.
DokuzuncuMisal
: resul-i ekrem Aleyhissalâtü Ves-
selâm, bazı zatların başını ve yüzünü mübarek eliyle mes-
hedip dua ettikten sonra zahir olan harikaların çok
cüz’iyatından, iştihar bulmuş birkaçını numune olarak be-
yan ediyoruz.
Birincisi
: ömer ibni sa’d’ın başına elini sürmüş, dua
etmiş. seksen yaşında o adam, o duanın bereketiyle, öl-
düğü vakit başında beyaz yoktu.
(3)
İkincisi
: kays ibni zeyd’in başına elini koyup, meshe-
dip dua etmiş. o duanın bereketiyle, yüz yaşına girdiği
vakit, meshin tesiriyle, bütün başı beyaz, yalnız resul-i ek-
rem Aleyhissalâtü Vesselâmın elini koyduğu yer simsiyah
olarak kalmış.
(4)
Mektubat | 257 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
sa, ibret ve ders veren meşhur
hâdise.
maksat:
kastedilen, istenilen şey;
varılmak istenen nokta.
meshetmek:
elle sürme, sıvama.
mu’cize:
peygamberler tarafından
ortaya konmuş, olağanüstü hâl ve
hareketlerden her biri.
murdia:
süt anne.
numune:
örnek, misal.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
siyer:
Peygamberimizin hayat ta-
rihi; onun hayatının bütün safha-
larını anlatan ve vasıflarını nakle-
den eserler.
tabakat:
tabakalar.
tesir:
etki.
vakit:
zaman.
zahir olan:
görünen, ortaya çı-
kan.
zat:
şahıs, kişi, fert.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
bereket:
bolluk, hayırlılık, Al-
lah vergisi.
beyan etmek:
anlatmak, açık-
lamak, bildirmek.
cüz’iyat:
parçalar, kısımlar.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
halis:
saf, katıksız, temiz.
harika:
olağanüstü özellikler
taşıyan ve hayranlık hissi uyan-
dıran.
hayvanat:
hayvanlar.
hilâfına:
zıddına, tersine, ak-
sine.
iman:
inanma; İslâm dinini ka-
bul etme,
iştihar bulma:
meşhur olma,
şöhret kazanma.
kabile:
göçebe insanlarda, ay-
nı soydan sayılan ve bir başa
itaat eden insan topluluğu,
boy, aşiret.
kâfi:
yeterli.
kahtlık:
kıtlık, kuraklık.
kıssa-i meşhure:
meşhur kıs-
1.
İbni Kesir, el-Bidayeve’n-Nihaye, 6:102; Kadı İyaz, Şifa, 1:333; Fethu’r-Rabbanî, 22:52, 65.
2.
Tabakat, 1:97; Kadı İyaz, Şifa, 1:366; İbnü’l-Cevzî, 1:57.
3.
Kadı İyaz, Şifa, 1:134.
4.
Kadı İyaz, Şifa, 1:334.
1...,247,248,249,250,251,252,253,254,255,256 258,259,260,261,262,263,264,265,266,267,...1086
Powered by FlippingBook