Üçüncüsü
: resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gö-
rüyordu, bir adam sol eliyle yemek yer. Ferman etmiş:
n
?p
æ«
p
ªn
«p
H r
?o
c
“sağ elinle ye!” demiş. o adam demiş:
o
™«
p
£n
à°r
Sn
G n
’
“sağ elimle yapamıyorum.” resul-i ekrem Aley-
hissalâtü Vesselâm demiş:
n
âr
©n
£n
à°r
SG n
’
diye beddua etmiş:
“kaldıramayacaksın.” İşte ondan sonra o adam sağ elini
hiç kaldıramamış.
(1)
AltıncıMisal
: resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesse-
lâmın hem duası, hem temasından zuhur eden pek çok
harikalarından kat’iyet kesb etmiş birkaç hâdiseyi zikre-
deceğiz:
Birincisi
: Hazret-i Halid ibni Velid’e (seyfullah’a) birkaç
saçını verip, nusretine dua etmiş. Hazret-i Halid, o saçla-
rı külâhında hıfzetmiş. İşte o saç ve duanın bereketi hür-
metine, hiçbir harbe girmemiş, illâ muzaffer çıkmış.
(2)
İkincisi
: selman-ı Farisî, evvelce Yahudilerin abdiymiş.
onun seyyidleri, onu azat etmek için çok şeyler istediler.
“üç yüz hurma fidanını dikip meyve verdikten sonra, kırk
okıyye altın vermekle azat edilirsin” dediler. resul-i ek-
rem Aleyhissalâtü Vesselâma geldi, beyan-ı hâl etti. re-
sul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, kendi eliyle, Medine
civarında üç yüz fidanı dikti. Yalnız bir tanesini başkası
dikti. o sene zarfında, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Ves-
selâmın diktiği bütün fidanlar meyve verdi. Yalnız bir
Mektubat | 253 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
nusret:
Allah’ın yardımı; başarı,
zafer.
okıyye:
eskiden kullanılan bir ağır-
lık birimi, yaklaşık dört yüz dir-
hem (1 dirhem=3 gr.)
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
Seyfullah:
Allah’ın kılıcı, Ashab-ı
Kiramdan Hz. Halid bin Velid’e
Peygamberimiz tarafından verilen
ünvan.
seyyid:
efendi, sahip.
temas:
değme.
zarfında:
belli bir sürede, belli bir
süre içinde.
zikretmek:
anmak; bildirmek, söy-
lemek.
zuhur etme:
görünme, ortaya çık-
ma.
abd:
kul, köle.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
azat:
serbest bırakma, hürri-
yetine kavuşturma.
beddua:
kötü dua, bir kimse-
nin kötü olması için dua.
bereket:
Allah vergisi, uğurlu-
luk, hayırlılık.
beyan-ı hâl:
hâlini bildirme,
hâlini anlatma.
civar:
çevre, yöre, etraf.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ferman:
emir, buyruk.
hâdise:
olay.
harp:
savaş.
hıfzetmek:
saklamak, koru-
mak.
hürmet:
şeref.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kesb etmek:
kazanmak.
külâh:
eskiden giyilen, ucu
sivri veya yüksek başlık.
misal:
örnek, numune.
muzaffer çıkma:
zafer kazan-
ma, galip gelme.
1.
Beyhakî, 3:138, 243; Kadı İyaz, Şifa, 1:328, 329; Müslim, 3:1599, hadis no: 20921; Darimî, 2:97.
2.
Beyhakî 6: 249; Kadı İyaz, Şifa, 1:331, Hâkim, Müstedrek, 3:289, Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid,
9:349.