İşte, Asr-ı saadete yetişmiş böyle bir imam, böyle kat’î
ve külli hükmetmişse, elbette ona gelen hiçbir hasta kal-
mamış ki, illâ şifa bulmuş. Madem şifa bulmuş; elbette
müracaatlar binler olacaktır.
On Dördüncü İşaret
resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın enva-ı mu’ci-
zatından bir nev-i azîmi, duasıyla zahir olan harikalardır.
evet, şu nevi, kat’î ve hakikî mütevatirdir. Cüz’iyat ve
misalleri o kadar çoktur ki, hesap edilmez. Misallerin çok-
ları var ki, onlar da mütevatir derecesine çıkmışlar, belki
tevatüre yakın meşhur olmuşlar. Bir kısmını öyle imam-
lar nakletmiş ki, meşhur mütevatir gibi kat’iyeti ifade
eder. Biz, şu pek çok misallerinden, tevatüre yakın ve
meşhur derecesinde münteşir bazı misalleri numune ola-
rak ve her misalin de birkaç cüz’iyatını zikredeceğiz.
BirinciMisal
: resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesse-
lâmın yağmur duası tevatür derecesinde ve çok defa tek-
rar ile, daima sür’atle kabul olması, başta İmam-ı Buharî
ve İmam-ı Müslim, eimme-i hadis nakletmişler. Hatta ba-
zı defa, minber-i şerif üstünde yağmur duası için elini kal-
dırıp, indirmeden yağmış.
sabıkan zikrettiğimiz gibi, bir iki defa ordu susuz kaldı-
ğı vakit, bulut geliyordu, yağmur veriyordu. Hatta,
nübüvvetten evvel, cedd-i nebî Abdülmuttalip, resul-i ek-
rem Aleyhissalâtü Vesselâmın küçüklük zamanında
Mektubat | 245 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
nakletmek:
aktarmak, anlatmak.
nev:
türlü, çeşit, cins, tür.
nev-i azîm:
büyük kısım, bölüm.
numune:
örnek, misal.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
sabıkan:
az önce geçtiği gibi.
tevatür:
bir Hadis-i Şerif’in, yalan
söylemelerini aklın kabulleneme-
yeceği kadar sayı ve sağlamlıkta-
ki bir topluluk tarafından aktarıl-
ması, rivayet edilmesi.
zahir olma:
görünme, meydana
çıkma.
zikretmek:
anmak, söylemek, bil-
dirmek.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
asr-ı Saadet:
saadet, mutlu-
luk asrı; Peygamberimiz ve
dört halifenin yaşadığı devire
verilen ad.
cedd-i Nebî:
Hz. Muhammed’in
dedesi.
cüz’iyat:
parçalar, kısımlar.
derece:
basamak, artma ve-
ya yükselme basamağı, mer-
tebe, kademe.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
eimme-i hadis:
hadis imam-
ları; hadis ilminde sözü delil
olarak kabul edilen, derin ve
geniş bilgi sahibi âlimler.
enva-i mu’cizat:
mu’cizelerin
türleri, çeşitleri.
hakikî:
gerçek, aslına uygun,
gerçek olan.
hükmetmek:
düşünme ve yar-
gılama sonunda bir karara var-
mak.
imam:
bir ilimde sözü delil
kabul edilebilecek derecede
derin ve geniş bilgi sahibi olan
âlim.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
küllî:
bütüne ait, genel.
minber-i şerif:
Peygamber
Efendimizin mescidindeki min-
ber.
misal:
örnek, numune.
münteşir:
yayılmış, duyulmuş.
mütevatir:
yalan söylemekte
birleşmelerini aklın kabul et-
meyeceği bir topluluğun ver-
diği haber, böyle bir toplulu-
ğun senedin başından sonu-
na kadar yine kendileri gibi
bir topluluktan rivayet ettik-
leri sahih hadis.