Mektubat - page 236

kılıcı kırıldı. resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona
bir değnek verdi. o değnek onun elinde bir kılıç oldu;
onun ile harp etti. o eser-i mu’cize olan kılıç, bâkî kaldı.
Meşhur İbni seyyidi’n-nâs, siyerinde haber veriyor ki:
“Bir zaman sonra, Abdullah, o kılıcı Buğa-yı türkî na-
mında bir adama iki yüz liraya sattı.
(1)
İşte bu iki kılıç, asa-i Mûsa gibi birer mu’cizedir. Fakat,
asa-i Mûsa, vefat-ı Mûsa’dan sonra vech-i i’cazı kalmadı;
fakat şunlar bâkî kaldılar.
On Üçüncü İşaret
Mu’cizat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın hem
mütevatir, hem misalleri pek çok bir nev’i dahi, hastalar
ve yaralılar, nefes-i mübareğiyle şifa bulmalarıdır. Şu ne-
vi mu’cize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, nev’i iti-
barıyla manevî mütevatirdir. Cüz’iyatları, bir kısmı dahi
manevî mütevatir hükmündedir; diğer kısmı âhadî ise de,
ilm-i hadisin müdakkik imamları tashih ve tahriç ettikleri
için, kanaat-i ilmiye verir. Biz de, pek çok misallerinden
birkaç misalini zikredeceğiz.
BirinciMisal
: Allâme-i Mağrip kadı İyaz,
Şifa-i
Şerif’
inde, ulvî bir an’ane ile ve müteaddit tariklerle, re-
sul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın hadimi ve bir ku-
mandanı ve Hazret-i ömer’in zamanında ordu-yu İslâm’ın
başkumandanı ve İran’ın fatihi ve Aşere-i Mübeşşereden
olan Hazret-i sa’d ibni ebî Vakkas diyor:
âhadî:
tek koldan nakledilen ha-
dis.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
an’ane:
hadis naklinin rivayet zin-
cirlemesi.
asa-i Mûsa:
Hz. Mûsa’ya Allah ta-
rafından verilen mu’cizeli değnek.
aşere-i Mübeşşere:
Peygamberi-
mizin hayatta iken cennet ile müj-
delediği on Sahabî.
bâkî kalma:
geriye kalma.
bâkî:
sürekli, devamlı, kalıcı.
başkumandan:
başkomutan.
cüz’iyat:
parçalar, kısımlar.
eser-i mu’cize:
mu’cize eseri, de-
lili.
fatih:
fetheden, açan; bir ülkeyi
veya bir yeri ele geçiren.
hadim:
hizmetçi, hizmet eden.
harp:
savaş, cenk.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ilm-i hadis:
hadis ilmi.
imam:
bir ilimde sözü delil kabul
edilebilecek derecede derin ve ge-
niş bilgi sahibi olan âlim.
itibarıyla:
bakımından.
kanaat-ı ilmi:
ilmî kanaat, ilmî
görüş.
kumandan:
komutan.
manevî:
manaya ait.
misal:
örnek, numune.
Mu’cizat-ı ahmediye:
Hz. Muham-
med’in mu’cizeleri.
mu’cize:
peygamberler tarafından
ortaya konmuş, olağanüstü hâl ve
hareketlerden her biri.
mu’cize-i ahmediye:
Hz. Muham-
med’in mu’cizesi.
müdakkik:
tetkik eden, incele-
yen, inceden inceye araştıran.
müteaddit:
birçok, çeşitli.
mütevatir:
yalan söylemekte
birleşmelerini aklın kabul et-
meyeceği bir topluluğun ver-
diği haber, böyle bir toplulu-
ğun senedin başından sonu-
na kadar yine kendileri gibi
bir topluluktan rivayet ettik-
leri sahih hadis.
nam:
ad, isim.
nefes-i mübarek:
Peygambe-
rimizin mübarek nefesi.
nev:
tür, çeşit.
ordu-yu İslâm:
İslâm ordusu.
Resul-i ekrem:
çok cömert,
kerim ve Allah’ın insanlara bir
elçisi olan Hz. Muhammed.
siyer:
Peygamberimizin hayat
tarihi; onun hayatının bütün
safhalarını anlatan ve vasıfla-
rını nakleden eserler.
şifa bulma:
iyileşme, sağlığı-
na kavuşma.
tahriç etmek:
hadislerin ilk ri-
vayet edenini ortaya çıkar-
mak.
tarik:
yol; hadisin geliş kanalı.
tashih etmek:
düzeltmek, yan-
lışlardan arındırmak.
ulvî:
yüksek, yüce.
vech-i i’caz:
mu’cizelik yönü.
vefat-ı Mûsa:
Hz. Mûsa’nın ve-
fatı, ölümü.
zikretmek:
anmak, bildirmek,
söylemek.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 236 | Mektubat
1.
Kadı İyaz, Şifa, 1:323; Beyhakî, 3:232, 4:97.
1...,226,227,228,229,230,231,232,233,234,235 237,238,239,240,241,242,243,244,245,246,...1086
Powered by FlippingBook