koydu; sustular. sonra yine aldı, Hazret-i osman’ın eline
koydu; yine tesbihe başladılar.” sonra, Hazret-i enes ve
ebu zer diyorlar ki: “ellerimize koydu; sustular.”
(1)
ÜçüncüMisal
: Hazret-i Ali ve Hazret-i Cabir ve
Hazret-i Aişe-i sıddıka’dan nakl-i sahih ile sabittir ki, dağ,
taş resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma
(2)
$G n
?ƒ o
°Sn
Q Én
j n
? r
«n
?n
Y o
?n
Ó° s
ùdn
G
diyorlardı.
(3)
Hazret-i Ali’nin tarikında diyor ki: “Bidayet-i nübüv-
vette, nevahî-i Mekke’de, resul-i ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm ile beraber gezdiğimizde, ağaç ve taşa rast gel-
diğimiz vakit
$G n
?ƒ o
°Sn
Q Én
j n
? r
«n
?n
Y o
?n
Ó° s
ùdn
G
diyorlardı.”
Hazret-i Cabir, tarikında der ki: “resul-i ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm, taş ve ağaca rast geldiği vakit,
ona secde ediyordular. Yani, inkıyat edip
$G n
?ƒ o
°Sn
Q Én
j n
? r
«n
?n
Y o
?n
Ó° s
ùdn
G
diyordular.”
Cabir’in bir rivayetinde, resul-i ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm ferman etmiş:
(4)
s
»n
? n
Y o
ºu
?°n
ùo
j n
¿Én
c Gk
ôn
én
M o
±p
ôr
Yn
’n
»
pq
fp
G
Bazılar demişler ki, “o, Hacerü’l-esved’e işarettir.”
Hazret-i Aişe’nin tarikında demiş: “resul-i ekrem Aley-
hissalâtü Vesselâm ferman etmiş:
m
ôn
én
°T n
’n
h m
ôn
én
ëp
H t
ôo
en
G n
’ o
âr
?n
©n
L p
án
dÉn
°Sp
q
ôdÉp
H o
?«
p
FBG n
ô r
Ñn
L»
p
æn
? n
Ñr
?n
à°r
SG É s
ªn
d
(5)
$G n
?ƒo
°Sn
Q Én
j n
? r
«n
?n
Y o
?n
Ó° s
ùdG n
?Én
b s
’p
G
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
bidayet-i Nübüvvet:
Nübüvvetin
ilk yılları, peygamberliğin başlan-
gıcı.
Cebrail:
dört büyük melekten bi-
ri, Allah tarafından peygamberle-
re vahiy götürmekle vazifeli me-
lek.
ferman:
emir, buyruk.
Hacerü’l-esved:
Kâbe’de bulunan
meşhur siyah taş.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait söz,
emir, fiil veya Hz. Peygamberin
onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
inkıyat etmek:
boyun eğmek, baş
eğmek.
misal:
örnek, numune.
nevahî-i Mekke:
Mekke’ye bağlı
olan nahiyeler, bölgeler; Mekke
civarı.
resul:
elçi, Allah’ın elçisi, peygam-
ber.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
rivayet:
bir haber, söz veya olayı
nakletme, aktarma.
sabit:
doğruluğu ispatlanmış,
kanıtlanmış.
secde etmek:
baş eğmek, başı
yere koymak.
tarik:
yol; hadisin geliş kanalı.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma, Cenab-ı Hakkı şanına lâ-
yık ifadelerle anma.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 228 | Mektubat
1.
Değişik tarikleriyle bu hadisin kaynakları: Kadı İyaz, Şifa, 1:306; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve,
6:66.
2.
Selâm sana ey Allah’ın Resulü!
3.
Üçüncü misalde anlatılan değişik tariklerdeki bu hadisin bazı kaynakları: Kadı İyaz, Şifa,
1:306, 307; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:69; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 2:365.
4.
Şüphesiz ben, bana selâm veren bir taş tanıyorum. (Kadı İyaz, Şifa, 1:306, 307; Beyhakî, De-
lâilü’n-Nübüvve, 6:69; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 2:365.)
5.
Cebrail bana peygamberliği getirince öyle oldu ki, yanından geçtiğim her taş ve ağaç mut-
laka, “Sana selâm olsun ey Allah’ın Resulü’ diye beni selâmlıyordu. (Kadı İyaz, Şifa, 1:37; Tir-
mizî 46:3; Darimî, Mukaddime: 3.)