Mektubat - page 252

galâ baş gösterdi. sonra Mudariyye kavminden olan ka-
bile-i kureyş, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ilti-
mas ettiler. dua etti; yağmur geldi, kahtlık kalktı.
(1)
Bu vakıa tevatür derecesinde meşhurdur.
BeşinciMisal
: Hususî adamlara bedduasının deh-
şetli kabulüdür. Bunun çok misalleri var. kat’î üç misali,
numune olarak beyan ederiz.
Birincisi
: Utbe ibni ebî leheb hakkında şöyle beddua
etti:
n
?p
Hn
Óp
c r
øp
e Ék
Ñr
?n
c p
¬r
«n
?n
Y r
§u
?°n
S s
ºo
¡
s
?dn
G
Yani, “
yâRab!Onabir
itinimusallatet.
” sonra, Utbe sefere giderken, bir aslan
gelip, kafile içinde onu arayıp bulmuş, parçalamış.
(2)
Şu vakıa meşhurdur; eimme-i hadis nakil ve tashih et-
mişler.
İkincisi
: Muhallim ibni Cüssame’dir ki, Amir ibni Az-
bat’ı gadirle katletmişti. Hâlbuki, Amir’i, resul-i ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm, onu cihad ve harp için kuman-
dan edip bir bölük ile göndermişti. Muhallim de beraber-
di. Bu gadrin haberi resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesse-
lâma yetiştiği vakit hiddet etmiş,
(3)
p
ºu
?n
ëo
ªp
d r
ôp
Ør
¨n
J n
’ s
ºo
¡
s
?dn
G
diye
beddua buyurmuş. Yedi gün sonra o Muhallim öldü. kab-
re koydular, kabir dışarıya attı. kaç defa koydularsa, yer
kabul etmedi. sonra mecbur oldular; iki taş ortasında
muhkemce bir duvar yapılmış, o surette yeraltında setre-
dilmiş.
(4)
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
beddua:
kötü dua, bir kimsenin
kötü olması için yapılan dua.
beyan etmek:
anlatmak, açıkla-
mak, bildirmek.
cihad:
Allah yolunda malla ve can-
la düşmana karşı savaşma.
dehşetli:
korkutucu, ürkütücü; ola-
ğanüstü bir şekilde.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
eimme-i hadis:
hadis imamları;
hadis ilminde sözü delil olarak ka-
bul edilen, derin ve geniş bilgi sa-
hibi âlimler.
gadir:
zulüm, merhametsizlik, hak-
sızlık.
galâ:
kıtlık, yokluk.
harp:
savaş.
hiddet etmek:
öfkelenmek, kız-
mak.
hususî:
özel.
iltimas etmek:
yapılmasını iste-
mek, rica etmek.
kabile-i kureyş:
Kureyş kabilesi.
kabir:
mezar.
kafile:
birlikte yolculuk eden top-
luluk.
kaht:
kıtlık, kuraklık.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
katletmek:
öldürmek.
kavim:
kabile, akraba.
kumandan:
komutan.
mecbur olmak:
bir işi yapmak
zorunda kalmak.
meşhur:
tevatür derecesine vara-
mayan ve her nesilde ravisi iki-
den aşağıya düşmeyen hadisler.
misal:
örnek, numune.
muhkem:
sağlam, kuvvetli.
musallat etmek:
birini bir başka-
sının başına belâ etmek, sa-
taştırmak.
nâkil:
aktarma, anlatma.
numune:
örnek, misal.
Rab:
yaratan, besleyen, bü-
yüten, verdiği nimetlerle mah-
lûkatı ıslah terbiye eden Al-
lah.
Resul-i ekrem:
çok cömert,
kerim ve Allah’ın insanlara bir
elçisi olan Hz. Muhammed.
sefer:
yolculuk, seyahat.
setredilme:
örtülme, kapatıl-
ma.
suret:
şekil, biçim, tarz.
tashih:
düzeltme, yanlışlardan
arındırma.
tevatür:
bir Hadis-i Şerif’in, ya-
lan söylemelerini aklın kabul-
lenemeyeceği kadar sayı ve
sağlamlıktaki bir topluluk ta-
rafından aktarılması, rivayet
edilmesi.
vakıa:
olay.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 252 | Mektubat
1.
Buharî, 2:37, 6:156, 164, 5:57, 94; Beyhakî, 2:324; Kadı İyaz, Şifa, 1:328.
2.
Kadı İyaz, Şifa, 1:329, 343; Beyhakî, 2:335; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, hadis no: 428, 439.
3.
Allah’ım, Muhallim’i bağışlama.
4.
İbniMâce, hadis no: 3930; Kadı İyaz, Şifa, 1:329; Beyhakî, 4:305.
1...,242,243,244,245,246,247,248,249,250,251 253,254,255,256,257,258,259,260,261,262,...1086
Powered by FlippingBook