• Hem ebu süfyan ibni Haris ibni Abdülmuttalip (am-
mizade-i nebevî), nakl-i sahih ile haber veriyor ki: gaz-
ve-i Bedir’de, gök ile yer arasında, beyaz libaslı, atlı zat-
ları gördük.”
(1)
• Hem Hazret-i Hamza, resul-i ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâmdan niyaz etti ki: “Ben Cebrail’i görmek istiyo-
rum.” kâbe‘de ona gösterdi. dayanamadı, bîhuş oldu,
yere düştü.
(2)
Bu çeşit melâikeleri görmek vukuatı çoktur.
Bütünbu
vukuat,birnevimu’cize-iAhmediyeAleyhissalâtüVesse-
lâmıgösteriyorvedelâletediyorki,onunmisbah-ınübüv-
vetinemelâikelerdahipervanelerdir.
n
Cinnî l er i se
, onlar ile görüşmek ve görmek, değil
sahabeler, belki avam-ı ümmet dahi çokları ile görüşme-
leri çok vuku buluyor. Fakat en kat’î, en sahih haber ile,
eimme-i hadis bize diyorlar ki:
• İbni Mes’ud: “Batn-ı nahl’de, ecinnilerin ihtidası ge-
cesinde ecinnileri gördüm ve sudan kabilesinden zut de-
nilen uzun boylu taifeye benzettim. onlara benziyordu-
lar.”
(3)
• Hem meşhurdur ve hadis imamları tahriç ve kabul et-
tikleri Hazret-i Halid ibni Velid vak’asıdır ki, Uzza denilen
sanemi tahrip ettikleri vakit, siyah bir kadın şeklinde, o
sanem içinden bir cinniye çıktı. Hazret-i Halid bir kılıç ile
o cinniyeyi iki parça etti. resul-i ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm, o hâdise için ferman etmiş ki: “Uzza sanemi
içinde ona ibadet ediliyordu. daha ona ibadet edilmez.”
(4)
aleyhissalâtü vesselâm:
Allah’ın
salât ve selâmı onun üzerine ol-
sun.
ammizade-i Nebevî:
Peygambe-
rin amcasının oğlu.
avam-ı ümmet:
ümmetin avam
kısmı, halk tabakası.
bîhuş olma:
kendinden geçme.
cinnî:
cin taifesinden olan.
delâlet:
delil olma, işaret göster-
me.
ecinniler:
cinler.
eimme-i hadis:
hadis imamları;
hadis ilminde sözü delil olarak ka-
bul edilen, derin ve geniş bilgi sa-
hibi âlimler.
ferman:
emir, buyruk.
Gazve-i bedir:
Bedir Gazvesi; Be-
dir savaşı, İslâm tarihinin ilk şid-
detli savaşı.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait söz,
emir, fiil veya Hz. Peygamberin
onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış;
hâdise:
vakıa, olay,
ibadet etmek:
tapmak, kullukta
bulunmak.
ihtida:
hidayete erme, İslâmı ka-
bul etme, Müslüman olma.
imam:
bir ilimde sözü delil kabul
edilebilecek derecede derin ve ge-
niş bilgi sahibi olan âlim.
kâbe:
Mekke’ de Harem-i Şerif’in
ortasında bulunan kutsal bina,
yeryüzünde Allah’a adanmış ilk
mabet, beytullah.
kabile:
aynı soydan sayılan ve bir
başa itaat eden insan topluluğu,
boy, aşiret.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
libas:
elbise, kıyafet.
melâike:
melekler.
misbah-ı nübüvvet:
Peygamber-
lik kandili, lâmbası, ışığı.
mu’cize-i ahmediye:
Hz. Muham-
med’in mu’cizesi
nakl-i sahih:
şüphe duyulmayan,
doğru, gerçek haber bildirilmesi.
nev:
tür, çeşit, cins.
niyaz etmek:
istemek, dilemek.
pervane:
geceleri ışığın etra-
fında dönen küçük kelebek.
Resul-i ekrem:
çok cömert,
kerim ve Allah’ın insanlara bir
elçisi olan Hz. Muhammed.
Sahabe:
Peygamberimizin mü-
barek yüzünü görmekle şe-
reflenen ve onun sohbetleri-
ne katılan mü’min kimse.
sahih:
gerçek, doğru, sağlam.
sanem:
put.
tahrip etmek:
harap etmek,
kırıp dökmek.
tahriç:
hadislerin ilk rivayet
edenini ortaya çıkarma.
taife:
topluluk, grup.
uzza:
İslâmiyetten önce, Arap-
ların taptıkları büyük putlar-
dan birisinin ismi.
vak’a:
hâdise, olay.
vuku bulma:
meydana gel-
me, gerçekleşme.
vukuat:
vak’alar, olaylar.
zat:
kişi, şahıs, fert.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 270 | Mektubat
1.
Müsned, 1:147, 353; Kadı İyaz, Şifa, 1:362; Beyhakî, 4:151.
2.
Kadı İyaz, Şifa, 1:362.
3.
Kadı İyaz, Şifa, 1:343, 2:361.
4.
İbni Kesir, el-Bidayeve’n-Nihaye, 4:316; Kadı İyaz, Şifa, 1:362.