çekeceğim Çünkü o, fesahatiyle küffar-ı kureyşî harbi-
mize teşvik ediyordu.” resul-i ekrem Aleyhissalâtü Ves-
selâm ferman etmiş ki:
(1)
o
ôn
ªo
YÉn
j n
? t
ô o
°ùn
j Ék
eÉn
?n
e n
?ƒo
?n
j r
¿n
G ? '
ùn
Yn
h
diye, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın vefatı
hengâmında olan dehşetengiz ve sabırsûz hâdisede,
Hazret-i ebu Bekri’s-sıddık nasıl ki Medine-i Münevve-
re’de kemal-i metanetle herkese teselli verip mühim bir
hutbe ile sahabeleri teskin etmiş; aynen onun gibi, şu
süheyl, o hengâmda, Mekke-i Mükerreme’de, aynı ebu
Bekri’s-sıddık gibi sahabeye teskin ve teselli verip, ma-
lûm fesahatiyle ebu Bekri’s-sıddık’ın aynı hutbesinin
mealinde bir nutuk söylemiş. Hatta iki hutbenin kelime-
leri birbirine benzer.
• Hem süraka’ya ferman etmiş ki:
(2)
…'
ôr
°ùp
c r
…n
QGn
ƒo
°S n
âr
°ùp
Ñr
do
G Gn
Pp
G n
?p
H n
?r
«n
c
diye, “
Kisranıniki
bileziğinigiyeceksin.
” Hazret-i ömer zamanında kisra
mahvedildi; ziynetleri ve şahane bilezikleri geldi, Hazret-i
ömer süraka’ya giydirdi.
dedi:
(3)
n
án
bGn
ôo
°S Én
ªo
¡°n
ùn
Ñr
dn
Gn
h …'
ôr
°ùp
c Én
ªo
¡n
Ñn
?n
°S …/
òs
dG ! o
ór
ªn
ër
dn
G
ihbar-ı nebevîyi tasdik ettirdi.
• Hem ferman etmiş ki:
(4)
o
?n
ór
©n
H …'
ôr
°ùp
c '
Ón
a …'
ôr
°ùp
c n
Ön
gn
P Gn
Pp
G
diye, “
Kisra-iFars
gittiktensonra,dahaKisraçıkmayacak.
” Haber vermiş;
hem öyle olmuş.
Mektubat | 185 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
ihbar-ı Nebevî:
Peygamberimizin
haber vermesi.
kemal-i metanet:
tam ve mü-
kemmel bir dayanıklık.
kisra:
eskiden İran hükümdarları-
na verilen ad.
kisra-i Fars:
eski İran hükümdar-
larına verilen isim, ünvan.
küffar-ı kureyş:
Kureyş kâfirleri,
müşrikleri.
mahvedilme:
yok edilme, orta-
dan kaldırılma.
makam:
yer, mevki.
malûm:
bilinen, belli.
meal:
anlam, mana.
Medine-i Münevvere:
Nurlu Me-
dine şehri.
Mekke-i Mükerreme:
keremli,
aziz, mukaddes Mekke şehri.
mühim:
önemli.
nutuk:
konuşma.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
sabırsûz:
sabır taşıran, dayanıla-
mayan.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in mübarek yüzünü gör-
mekle şereflenen ve onun soh-
betlerine katılan mü’min kimse.
şahane:
mükemmel, muhteşem.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
teselli verme:
acısını dindirme,
güzel sözler söyleyerek rahatlat-
ma.
teskin:
sakinleştirme, yatıştırma,
durdurma.
teşvik etmek:
şevklendirmek, ce-
saret vermek.
vefat:
ölüm, ölme.
ziynet:
süs.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
dehşetengiz:
dehşet verici,
korkunç.
ferman:
emir, buyruk.
fesahat:
güzel ve açık konu-
şabilme; dilin doğru, düzgün,
açık ve akıcı şekilde kullanıl-
ması.
hâdise:
olay.
hamd:
methetme, Allah’ın yü-
celiğini övme, teşekkür.
harp:
savaş.
hengâm:
zaman, vakit.
hutbe:
hatip tarafından min-
bere çıkılarak yapılan İlâhî
emirleri hatırlatan konuşma.
1.
Ey Ömer, bu adamın seni sevindirecek bir makama çıkacağını umuyorum! (İsabe, 2:93-94;
Hâkim, Müstedrek, 4:282.)
2.
Aliyyü’l-Karî, Şerhü'ş-Şifa, 1:703.
3.
Onları Kisranın kollarından çıkarıp, Süraka’ya taktıran Allah’a hamd olsun. (Kadı İyaz, Şifa,
1:344.)
4.
Tuhfetü’l-Ahvezî, 6:4562, 463.