ziyadeleştirir, Cenab-ı Hakkın muhabbetine vesile olur.
Şu muhabbet meşrudur, ifratı zarar vermez, tecavüz et-
mez, başkalarının zemmini ve adavetini iktiza etmez.
İkincisi
: Mana-i ismiyle muhabbettir. Yani, bizzat onla-
rı sever. Hazret-i peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı dü-
şünmeden, Hazret-i Ali’nin kahramanlıklarını ve kemali-
ni ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in yüksek faziletlerini
düşünüp sever. Hatta, Allah’ı bilmese de, peygamberi ta-
nımasa da yine onları sever. Bu sevmek, resul-i ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmın muhabbetine ve Cenab-ı Hak-
kın muhabbetine sebebiyet vermez. Hem ifrat olsa, baş-
kaların zemmini ve adavetini iktiza eder.
İşte, işaret-i nebeviye ile, Hazret-i Ali hakkında ziyade
muhabbetlerinden, Hazret-i ebu Bekri’s-sıddık ile Haz-
ret-i ömer’den teberri ettiklerinden, hasarete düşmüşler.
Ve o menfi muhabbet, sebeb-i hasarettir.
• Hem, nakl-i sahih kat’î ile, ferman etmiş ki:
r
º o
¡°n
S r
CÉn
H *G s
On
Q p
?h t
ôdGn
h ¢n
Sp
QÉn
a o
äÉn
æn
H r
º o
¡r
àn
en
ón
Nn
h n
ABÉn
£r
«n
£o
Ÿr
G Go
ƒn
°ûn
e Gn
Pp
G
(1)
r
ºp
gp
QÉn
«p
N '
¤n
Y r
ºo
gn
QGn
ôp
°T n
§s
?°n
Sn
h r
ºo
¡n
æ r
«n
H
deyip, “ne vakit size Fars ve rum kızları hizmet etti; o
vakit belânız, fitneniz içinize girecek, harbiniz dahilî ola-
cak, şerirleriniz başa geçip hayırlılar ve iyilerinize musal-
lat olacaklar” haber vermiş. otuz sene sonra haber ver-
diği gibi çıkmış.
Mektubat | 183 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
aktarma.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
Rum:
Doğu Roma İmparatorluğu
ve sınırları içinde yaşayan halk.
sebeb-i hasaret:
zarara uğrama
sebebi.
sebebiyet verme:
sebep olma.
şerir:
şer işleyen, kötülük yapan.
teberri etmek:
uzaklaşmak; sev-
meyip yüz çevirmek.
tecavüz:
haddini aşma, söz ve ha-
rekette ileri gitme.
vakit:
zaman.
vesile:
vasıta, sebep,
zem:
kınama, ayıplama, kötüle-
me.
ziyade:
çok, fazla.
adavet:
düşmanlık, kin.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
Cenab-ı Hak:
Allah; Hakkın ta
kendisi olan, şeref ve azamet
sahibi yüce Allah.
dahilî:
içe dönük.
Fars:
İran.
fazilet:
kişiyi ahlâklı, iyi hare-
ket etmeye yönelten manevî
kuvvet, erdem.
ferman:
emir, buyruk.
fitne:
karışıklık; arabozan, ka-
rıştırıcı.
harp:
savaş.
hasaret:
zarar.
ifrat:
aşırı gitme, sınırı, ölçüyü
aşma.
iktiza etmek:
gerektirmek.
işaret-i Nebevî:
Peygamber
Efendimizin işaret etmesi, ha-
ber vermesi.
kemal:
mükemmellik, fazilet;
ahlâk ve huy güzelliği.
mana-i isim:
bir şeyin bizzat
kendisine bakan ve kendisini
tanıtan manası.
menfi:
olumsuz, negatif.
meşru:
İslâma uygun, helâl,
haram ve yanlış olmayan.
muhabbet:
sevgi, dostluk.
musallat:
rahatsız eden, aşırı
derecede sataşan.
nakl-i sahih-i kat’î:
kesinlikle
doğru olan haberi bildirme,
1.
Camiü’l-Usul, 10:40; Kadı İyaz, Şifa, 1:237; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 10:232, 237.)