• Hem, nakl-i sahih ile, kureyş, Benîhaşimî aleyhinde
yazdıkları ve kâbe’nin sakfına astıkları sahife hakkında
ferman etmiş ki: “kurtlar yazılarınızı yemiş; yalnız sahi-
fedeki esma-i İlâhiyeye ilişmemişler.” Haber vermiş. son-
ra sahifeye bakmışlar; aynen öyle olmuş.
(1)
• Hem, nakl-i sahih ile, “Beytü’l-Makdisin fethinde bü-
yük bir taun çıkacak” ferman etmişti. Hazret-i ömer (
rA
)
zamanında Beytü’l-Makdis fetholundu ve öyle bir taun
çıktı ki, üç günde yetmiş bin vefiyat oldu.
(2)
• Hem, nakl-i sahih ile, o zamanda vücudu olmayan
Basra ve Bağdat’ın vücuda geleceklerini ve Bağdat’a dün-
ya hazinelerinin gireceğini
(3)
ve türkler ve Bahr-i Hazar
etrafındaki milletler ile Araplar muharebe edeceklerini ve
sonra onlar çoklukla İslâmiyet’e girecek, Araplara, Arap-
lar içinde hâkim olacaklarını haber vermiş. demiş ki:
(4)
r
ºo
µ n
HÉn
bp
Q n
¿ƒo
Hp
ôr
°†n
jn
h r
ºo
µn
Är
«n
a n
¿ƒo
?o
c r
CÉn
j o
ºn
én
©r
dG o
ºo
µ«
p
a n
ôo
ãr
µ n
j r
¿n
G o
?p
°Tƒo
j
• Hem ferman etmiş ki:
(5)
m
¢ûr
jn
ôo
b r
øp
e m
án
ªp
?r
«n
Zo
G p
ón
j '
¤n
Y »
p
às
eo
G o
? n
Ón
g
diye, emeviyenin,
Yezit ve Velid gibi şerir reislerinin fesadını haber vermiş.
• Hem Yemame gibi bir kısım yerlerde, irtidat vuku
bulacağını haber vermiş.
(6)
• Hem gazve-i Meşhure-i Hendek’te ferman etmiş ki:
aleyh:
karşı.
bahr-i Hazar:
Hazar Denizi.
benîhaşimî:
Haşimoğulları.
beytü’l-Makdis:
Mescid-i Aksâ,
Kudüs’te bulunan meşhur mukad-
des mabet.
esma-ı İlâhiye:
İlâhî isimler, Al-
lah’ın isimleri.
ferman:
buyurma, haber verme,
bildirme.
fesat:
fenalık, kötülük.
fetih:
bir ülkeyi veya yeri ele ge-
çirme.
gazve-i meşhure-i Hendek:
meş-
hur Hendek Savaşı.
hâkim:
hüküm süren, hükmeden.
helâk:
mahvolma, mahvoluş.
irtidat:
İslâm dininden çıkma.
kureyş:
kökü Hz. İbrahim’e daya-
nan Peygamberimiz Hz. Muham-
med’in mensup olduğu meşhur
Arap kabilesi.
muharebe:
savaş, harp.
nakl-i sahih:
şüphe duyulmayan,
doğru, gerçek haber bildirilmesi.
reis:
baş, başkan, bir topluluğun
en üst idarecisi.
sahife:
sayfa.
sakf:
tavan, çatı.
şerir:
şer işleyen, kötülük ya-
pan.
taun:
veba, salgın hastalık.
ümmet:
Hz Peygambere ina-
nıp onun yolundan gidenler,
Müslümanlar.
vefiyat:
vefatlar, ölümler.
vuku bulmak:
olmak, mey-
dana gelmek.
yeni yetme:
henüz tam ye-
tişmemiş; üzerinde gençliğin
heyecanı ve delişmenliği olan.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 190 | Mektubat
1.
Kadı İyaz, Şifa, 1:345; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 2:311.
2.
Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:383; Müsned, 4:195, 196.
3.
Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 14:218, 279; Müsnedü’l-Firdevs, 2:73; Cem’ü’l-Fevaid, 2:600.
4
. Pek yakında içinizde Arap olmayanlar çoğalacak, mallarınızı yiyecekler ve boyunlarınızı vu-
racaklar. (Kadı İyaz, Şifa, 1:345.)
5.
Ümmetimin helâki Kureyşli birkaç yeni yetmenin eliyle olacak. (Buharî, Fiten: 60; Müsned,
2:324.)
6.
Buharî, 5:141; Müslim, 4:2274; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 5:334-336, 6:358, 360.)