Mektubat - page 191

(1)
r
ºo
gho
õr
Zn
G Én
fn
Gn
h Gk
ón
Hn
G
p
Êho
õr
¨n
j n
’ n
ÜGn
õr
Mn
’r
Gn
h Ék
°ûr
jn
ôo
b s
¿p
G
diye,
“Bundan sonra onlar bana değil, belki ben onlara hücum
edeceğim.” Haber vermiş; haber verdiği gibi çıkmış.
• Hem, nakl-i sahih ile, vefatından bir iki ay evvel fer-
man etmiş ki:
(2)
$G n
ór
æp
Y Én
e n
QÉn
àr
în
a n
ôpq
«o
N Gk
ór
Ñn
Y s
¿p
G
diye, vefatını
haber vermiş.
• Hem zeyd ibni suvahan hakkında ferman etmiş ki:
(3)
p
ás
æ`n
÷r
G n
‹p
G o
¬r
æp
e l
ƒr
°†o
Y o
?p
Ñr
°ùn
j
zeyd’den evvel bir uzvu şehit
edileceğini haber vermiş. Bir zaman sonra, nihavend
Harbinde bir eli kesilmiş. demek, en evvel o el şehit olup,
manen cennete gitmiş.
İşte, bütün bahsettiğimiz umur-i gaybiye, on kısım en-
va-ı mu’cizatından bir tek nev’idir. o nev’in on kısmın-
dan bir kısmını söylemedik. Şimdi, bu kısımla beraber,
i’caz-ı kur’ân’a dair Yirmi Beşinci sözde gayet geniş ih-
bar-ı gayp nev’inin dört nev’ini icmalen beyan etmişiz.
İşte buradaki nev’i ile beraber, kur’ân’ın lisanıyla gayp-
tan haber verilen o dört büyük nev’i beraber düşün. gör
ki, ne kadar kat’î, şüphesiz, parlak, kuvvetli, kavi bir bür-
han-ı risalettir ki, bütün bütün kalbi, aklı bozulmayan,
elbette iman edecek ki, zat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü
Vesselâm, Hâlık-ı külli Şey ve Allâmü’l-guyûb olan bir
zat-ı zülcelâl’in resulüdür ve ondan haber alıyor.
Mektubat | 191 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
yaratıcısı olan Allah.
i’caz-ı kur’ân:
Kur’ân’ın mu’cizeli-
ği.
icmalen:
kısaca, özetle.
ihbar-ı gayp:
gayptan gelen ha-
ber, geçmiş veya gelecek zama-
na ait haberler.
iman:
inanma, inanç, itikat.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
kureyş:
kökü Hz. İbrahim’e daya-
nan Peygamberimiz Hz. Muham-
med’in mensup olduğu meşhur
Arap kabilesi.
lisan:
dil.
manen:
manevî olarak.
müşrik:
Allah’a şirk koşan, ortak
tutan.
nakl-i sahih:
şüphe duyulmayan,
doğru, gerçek haber bildirilmesi.
nev:
tür, çeşit.
resul:
elçi, peygamber.
şehit olmak:
Allah’ın ve yüce di-
ninin adını yüceltme uğrunda sa-
vaşarak canını feda etmek.
umur-i gaybiye:
gaybî işler, Allah
ve Onun bildirdiği kişiler dışında
hiç kimsenin bilmediği işler.
uzuv:
organ.
vefat:
ölüm, ölme.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
ve haşmet sahibi olan Allah.
zat-ı ahmediye:
Peygamber Efen-
dimizin zatı, şahsı.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
allâmü’l-Guyûb:
Gaybı Bilen;
görünmeyen şeyleri bilen, Al-
lah.
beyan etmek:
anlatmak, açık-
lamak, bildirmek.
bürhan-ı risalet:
elçilik, pey-
gamberlik delili.
dair:
ait, ilgili, alâkalı.
enva-ı mu’cizat:
mu’cizelerin
çeşitleri, türleri.
evvel:
önce.
ferman:
emir, buyruk.
gayp:
manevî âlem; görünme-
yen, fakat varlığı kesin olan
ve mahiyeti Allah tarafından
bilinen başka âlemler.
gayet:
çok, son derece.
Hâlık-ı külli Şey:
her şeyin
1.
Kureyş ve müşrik grupları bundan böyle bana asla savaş açamayacaklar. Onlara savaş açan
ben olacağım. (Müsned, 4:262; Buharî, 5:141; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 3:457.)
2.
Bir kul, ölmekle hayatta kalmak arasında serbest bırakıldı; o, Allah katında olanı tercih etti.
(Buharî, 1:126; Müslim, 4:1854; Tâc, 3:306-307.)
3.
Ondan önce bir organı cennete gidecek. (Kadı İyaz, Şifa, 1:343; Cem’ü’l-Fevaid, 2:568.)
1...,181,182,183,184,185,186,187,188,189,190 192,193,194,195,196,197,198,199,200,201,...1086
Powered by FlippingBook