deyip, Hazret-i Hasan’ın altı ay hilâfetiyle Cihar-ı Yâr-ı
güzinin (Hulefa-i raşidînin) zaman-ı hilâfetlerini ve on-
lardan sonra saltanat şekline girmesini, sonra o saltanat-
tan ceberut ve fesad-ı ümmet olacağını haber vermiş. Ha-
ber verdiği gibi çıkmış.
• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, ferman etmiş:
o
¬°n
ùp
Ñr
?o
j r
¿n
G ?'
ùn
Y%G s
¿n
Gn
h@ n
?n
ë°r
üo
Ÿr
G o
CGn
ôr
?n
j n
ƒo
gn
h o
¿Én
ªr
ão
Y o
?n
àr
?o
j
(1)
o
¬n
©r
?n
N n
¿ho
ój/
ôo
j r
ºo
¡s
fp
Gn
h Ék
°ü«/
ªn
b
deyip, Hazret-i osman halife olacağını ve hal’i istenilece-
ğini ve mazlum olarak, kur’ân okurken katledileceğini ha-
ber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.
• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, hacamat edip, mübarek
kanını Abdullah ibni zübeyir teberrüken şerbet gibi içtiği
zaman ferman etmiş:
(2)
¢p
SÉs
ædG n
øp
e n
?n
d l
?r
jn
hn
h n
?r
æp
e ¢p
SÉ s
æ?p
d l
?r
jn
h
deyip, harika bir şecaatle ümmetin başına geçeceğini ve
müthiş hücumlara maruz kalacaklarını ve insanlar onun
yüzünden dehşetli hâdiselere giriftar olacaklarını haber
vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış. Abdullah ibni zübeyir,
emevîler zamanında, hilâfeti Mekke’de ilân ederek kah-
ramanâne çok müsademe etmiş; nihayet Haccac-ı zalim
büyük bir ordu ile üzerine hücum ederek, şiddetli müsa-
demeden sonra o kahraman-ı âlişan şehit edilmiş.
• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, emeviye devletinin zuhu-
runu
(3)
ve onların padişahlarının çoğu zalim olacağını ve
Mektubat | 177 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
hal’:
görevine son verme; bertaraf
etme.
hilâfet:
halifelik, Peygamberimi-
zin vekili olarak din ve dünya iş-
lerinde umumî reislik.
Hulefa-i Raşidîn:
doğru yolda olan
dört büyük halife.
ilân etmek:
herkese duyurmak.
kahramanâne:
kahramancasına,
yiğitçesine.
kahraman-ı âlişan:
şanlı kahra-
man.
katledilmek:
öldürülmek.
maruz kalma:
uğrama.
mazlum:
zulme uğramış.
muktebes:
bir yerden alınan.
mübarek:
bereketli, feyizli, hayır-
lı.
müsademe:
çarpışma, vuruşma.
müthiş:
korkunç, dehşetli.
nakletmek:
aktarmak, anlatmak.
nakl-i sahih-i kat’î:
kesinlikle doğ-
ru olan haberi bildirme, aktarma.
nihayet:
sonunda.
padişah:
hükümdar, sultan.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
bağışlama, şefkat gösterme.
saltanat:
sultanlık, hükümdarlık;
bolluk ve zenginlik, gösterişli ve
şatafatlı yaşayış.
serkeş:
asi, isyan eden, baş kaldı-
ran.
şecaat:
yiğitlik, kahramanlık, kor-
kusuzluk.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin adı-
nı yüceltme uğrunda canını feda
ederek savaşta vurulup ölen Müs-
lüman.
teberrüken:
mübarek görerek,
uğur sayarak.
ümmet:
Hz Peygambere inanıp
onun yolundan gidenler, Müslü-
manlar.
zalim:
zulmeden, haksızlık yapan,
acımasız.
zaman-ı hilâfet:
hilâfet zamanı,
halifelik zamanı.
zorba:
zor kullanarak başkaları-
nın hakkını gasp eden, haydut.
zuhur:
ortaya çıkma.
ceberut:
aşırı kibir, baskı, zor-
lama.
dehşetli:
büyük korku veren;
şiddetli.
ferman:
buyurma, haber ver-
me, bildirme.
fesad-ı ümmet:
ümmetin fe-
sada gitmesi, bozulup iyi özel-
liklerini kaybetmesi.
giriftar olma:
tutulma, yaka-
lanma.
hacamat etmek:
kan vermek,
kan aldırmak.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait
söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkası-
na ait söz iş veya davranış.
hâdise:
olay.
halife:
vekil, Hz. Muhammed’in
vekili olarak Müslümanların
yöneticisi olan kimse.
1.
Osman Kur’ân okurken şehit edilecek. Umuyorum ki, Allah hilâfet gömleğini ona giydirecek,
ancak onlar bu gömleği çıkarmak isteyecekler. (İki ayrı hadisten muktebestir. (Hâkim, Müs-
tedrek, 3:100, 103; Cem’ü’l-Fevaid, 1:1884, 2:555; Kadı İyaz, Şifa, 1:338, 339.)
2.
İnsanların senden çekeceği var. Senin de insanlardan çekeceğin var. (Metalibü’l-Âliye, 4:21.)
3.
Kadı İyaz, Şifa, 1:338; Aliel-Karî, 1:683; Hafacî, Şerhu'ş-Şifa, 1:179.