Meselâ, bir hurma çekirdeği var. o hurma çekirdeği
toprak altına konup açılarak koca meyvedar bir ağaç ol-
du. Hem gittikçe tevessü eder, büyür.
Veya tavus kuşunun bir yumurtası vardı. o yumurtaya
hararet verildi, bir tavus civcivi çıktı. sonra, tam mükem-
mel, her tarafı kudretten yazılı ve yaldızlı bir tavus kuşu
oldu. Hem, gittikçe daha büyür ve güzelleşir.
Şimdi o çekirdek ve o yumurtaya ait sıfatlar, hâller var.
İçinde incecik maddeler var. Hem ondan hâsıl olan ağaç
ve kuşun da, o çekirdek ve yumurtanın adî küçük keyfi-
yet ve vaziyetlerine nispeten büyük ve âlî sıfatları ve key-
fiyetleri var.
Şimdi o çekirdek ve o yumurtanın evsafını ağaç ve ku-
şun evsafıyla raptedip bahsetmekte lâzım gelir ki, her va-
kit akl-ı beşer başını çekirdekten ağaca kaldırıp baksın ve
yumurtadan kuşa gözünü tevcih edip dikkat etsin tâ işit-
tiği evsafı, onun aklı kabul edebilsin. Yoksa, “Bir dirhem
çekirdekten bin batman hurma aldım” ve “Şu yumurta,
cevv-i asumanda kuşların sultanıdır” dese, tekzip ve inkâ-
ra sapacak.
İşte, bunun gibi, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâ-
mın beşeriyeti, o çekirdeğe, o yumurtaya benzer. Ve va-
zife-i risaletle parlayan mahiyeti ise, şecere-i tuba gibi ve
cennetin tayr-ı hümayunu gibidir. Hem daima tekemmül-
dedir. onun için, çarşı içinde bir bedevî ile niza eden o
zatı düşündüğü vakit, refrefe binip, Cebrail’i arkada bı-
rakıp, kab-ı kavseyne koşup giden zat-ı nuranîsine
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
âlî:
yüce, yüksek.
bahsetmek:
bir konu üzerinde söz
söylemek, konuşmak.
batman:
eski ağırlık ölçülerinden
olup, yaklaşık altı okkaya denk
gelen bir ağırlık ölçüsü. (1 okka =
1283 gram)
bedevî:
göçebe, çölde yaşayan.
beşeriyet:
insanlık.
cevv-i asuman:
gök yüzü boşlu-
ğu.
daima:
sürekli, devamlı.
dirhem:
şimdiki 3 grama denk
olan eski bir ağırlık ölçüsü birimi.
evsaf:
vasıflar, nitelikler, özellik-
ler.
hararet:
sıcaklık, ısı.
inkâr:
reddetme, kabul etmeme,
inanmama.
kab-ı kavseyn:
iki yay mesafesi;
Hz. Muhammed’in miraca çıkışıy-
la vardığı son nokta, bütün yara-
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 168 | Mektubat
tılanları arkasına alıp Yaratan-
la müşerref ve muhatap ol-
duğu makam.
keyfiyet:
durum, nitelik, özel-
lik.
kudret:
İlâhî güç ve iktidar.
mahiyet:
nitelik; bir şeyin as-
lı, esası, hakikati.
meyvedar:
meyveli.
nispeten:
oranla, kıyasla.
niza:
münakaşa, çekişme.
raptetmek:
bağlamak
Refref:
Hz. Muhammed’in Mi-
raç mu’cizesi sırasında bindiği
dört binekten biri.
Resul-i ekrem:
çok cömert,
kerim ve Allah’ın insanlara bir
elçisi olan Hz. Muhammed.
sıfât:
vasıf, nitelik, hâl, özellik.
sultan:
padişah, hükümdar.
şecere-i tuba:
cennetteki Tu-
ba ağacı.
tavus:
sülüngillerden erkeği-
nin tüyleri uzun, kuyruğu par-
lak, güzel renkli kuş.
tayr-ı hümayun:
mübarek,
kutsal kuş.
tekemmül:
mükemmelleşme,
olgunlaşma.
tekzip:
yalanlama.
tevcih etme:
yöneltme, çe-
virme.
tevessü etmek:
genişlemek,
yayılmak.
vazife-i risalet:
peygamber-
lik vazifesi.
vaziyet:
hâl, durum.
yaldız:
eşyaya altın veya gü-
müş görüntüsü vermek için
kullanılan sıvı veya yaprak du-
rumundaki altın gümüş ve
bunların taklidi olan madde.
zat:
şahıs, kişi, fert.
zat-ı nuranî:
nurlu, nurlanmış
zat.