Meselâ, Hazret-i Mehdîye dair muhtelif rivayetler var.
tafsilât ve tasvirat, başka başkadır. Hâlbuki, Yirmi dör-
düncü sözün bir dalında ispat edildiği gibi, resul-i ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm, vahye istinaden, her bir asırda
kuvve-i maneviye-i ehl-i imanı muhafaza etmek için, hem
dehşetli hâdiselerde ye’se düşmemek için, hem âlem-i İs-
lâmiyet’in bir silsile-i nuraniyesi olan Âl-i Beytine ehl-i
imanı manevî raptetmek için, Mehdîyi haber vermiş.
Ahirzamanda gelen Mehdî gibi, her bir asır, Âl-i Beytten
bir nevi mehdî, belki mehdîler bulmuş. Hatta Âl-i Beyt-
ten ma’dud olan Abbasiye hulefasından, Büyük Mehdî-
nin çok evsafına cami bir mehdî bulmuş. İşte, Büyük
Mehdîden evvel gelen emsalleri, numuneleri olan hulefa-
i mehdiyyîn ve aktab-ı mehdiyyîn evsafları, asıl Mehdînin
evsafına karışmış ve ondan rivayetler ihtilâfa düşmüş.
•
beŞİNCİ eSaS:
resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesse-
lâm,
(1)
$G s
’p
G n
Ö r
«n
¨r
dG o
º n
? r
© n
j n
’
sırrınca, kendi kendine gaybı
bilmezdi. Belki Cenab-ı Hak ona bildirirdi, o da bildirirdi.
Cenab-ı Hak hem
Hakîm
’dir, hem
Rahîm
’dir. Hikmet ve
rahmeti ise, umur-i gaybiyeden çoğunun setrini iktiza edi-
yor, müphem kalmasını istiyor. Çünkü, şu dünyada insa-
nın hoşuna gitmeyen şeyler daha çoktur; vukuundan ev-
vel onları bilmek elîmdir. İşte bu sır içindir ki, ölüm ve
ecel müphem bırakılmış ve insanın başına gelecek musi-
betler dahi perde-i gaypta kalmış.
Mektubat | 165 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
hikmet sahibi Allah.
hikmet:
herkesin bilmediği gizli
sebep; gizli, bilinmeyen nokta.
hulefa:
halifeler, Hz. Muhammed’in
vekili olarak Müslümanların yö-
neticisi olan kimseler.
hulefa-i mehdiyyîn:
mehdî olan
halifeler, ahirzamanda gelen Bü-
yük Mehdînin bazı özelliklerine
sahip olan halifeler.
ihtilâf:
uyuşmazlık, bir konuda
farklı görüş ve düşünüş, fikir ayrı-
lığı.
iktiza etmek:
gerektirmek, lâzım
gelmek.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma.
istinaden:
dayanarak.
kuvve-i maneviye-i ehl-i iman:
mü’minlerin manevî kuvveti, gü-
cü.
ma’dud:
addedilen, sayılan.
manevî:
mana olarak; fikri, hissi,
ruhî.
Mehdî:
hidayete eren, doğru yolu
tutan, hidayete vesile olan. Ha-
dislere göre ahirzamanda tevhidi
esas alarak imanı muhafaza edip
İslâmiyeti hurafelerden ve bid’alar-
dan arındırarak zamanın anlayışı-
na göre yenileyecek olan âlim ve
önder zat.
muhafaza etmek:
korumak.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
musibet:
felâket, belâ, sıkıntı.
müphem:
belirsiz, gizli.
nevi:
tür, çeşit.
numune:
örnek, misal.
perde-i gayp:
gayp perdesi, gizli
perde; insanların bilmeyip sadece
Allah’ın bildiği gayp âlemindeki
manevî perde.
raptetmek:
bağlamak.
Rahîm:
çok merhametli olan, esir-
geyen, koruyan, acıyan Allah.
rahmet:
merhamet etme, acıma,
esirgeme, bağışlama, şefkat gös-
terme.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
rivayet:
bir haber, söz veya olayı
nakletme, aktarma.
setr:
örtme, gizleme; kapanma,
silsile-i nuraniye:
nuranî silsile,
nurlu nesil.
tafsilât:
açıklamalar, ayrıntılar.
tasvirat:
tasvirler, benzetmeli an-
latımlar.
umur-i gaybiye:
gaybî işler, Allah
ve onun bildirdiği kişiler dışında
hiç kimsenin bilmediği işler.
vahiy:
bir hakikatin veya bir em-
rin Allah tarafından peygamber-
lere bildirilmesi.
vuku:
meydana gelme, ortaya çık-
ma, oluş, olma.
yeis:
ümitsizlik.
ahirzaman:
dünya hayatının
kıyamete yakın son devresi.
aktab-ı mehdiyyîn:
Mehdînin
bazı özelliklerini taşıyan bü-
yük velîler; hidayeti, doğru yo-
lu gösteren büyük velîler.
âlem-i İslâmiyet:
İslâm âle-
mi, İslâm dünyası.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
Âl-i beyt:
Hz. Muhammed’in
ailesinden olan ve neslinden
gelen kimseler.
cami:
toplayan, içine alan.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, hakkın ta kendisi olan Al-
lah.
dair:
ait, ilgili.
ecel:
her mahlûkun ve canlı-
nın Allah tarafından takdir edi-
len ölüm vakti.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
elîm:
çok acı verici, üzücü.
emsal:
benzerler, örnekler.
evsaf:
vasıflar, sıfatlar, özel-
likler.
gayp:
gizli olan, bilinmeyen,
göze görünmeyen şey.
hâdise:
olay.
Hakîm:
her şeyi bir maksatla,
uygun ve hikmetle yaratan,
1.
Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. (Neml Suresinin 65. ayeti ve benzeri diğer ayetlerden
alınmış bir kaidedir.