İşte, hikmet-i rabbaniye ve rahmet-i İlâhiye böyle ikti-
za ettiği için, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın üm-
metine karşı ziyade hassas merhametini ziyade rencide
etmemek ve Âl ve Ashabına karşı şedit şefkatini fazla in-
citmemek için, vefat-ı nebevîden sonra Âl ve Ashabının
ve ümmetinin başlarına gelen müthiş hâdisatı umumiyet-
le ve tafsilâtıyla göstermemek
(HaşİYe)
mukteza-i hikmet ve
rahmettir. Fakat, yine bazı hikmetler için, mühim hâdi-
satı –fakat dehşetli bir surette değil– ona talim etmiş, o
da ihbar etmiş.
Hem, güzel hâdiseleri kısmen mücmel, kısmen tafsil ile
bildirmiş, o da haber vermiş. onun haberlerini de, en
yüksek bir derece-i takvada ve adlde ve sıdkta çalışan ve
(2)
p
QÉ s
ædG n
øp
e o
? n
ón
©r
?n
e r
CG s
ƒ` n
Ñ n
à n
«r
? n
a Gk
ópq
ª n
© n
à o
e s
»n
? n
Y n
Ü n
òn
c r
ø n
e n
h
hadisindeki
tehditten şiddetle korkan ve
(3)
$G n
¤n
Y n
Ü n
òn
c r
ø s
`‡ p
o
º n
?r
Xn
G r
ø n
ªn
a
ayetindeki şiddetli tehditten şiddetle kaçan muhaddisîn-i
kâmilîn, bize sahih bir surette o haberleri nakletmişler.
•
aLtINCI eSaS:
resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesse-
lâmın ahval ve evsafı, siyer ve tarih suretiyle beyan edil-
miş. Fakat o evsaf ve ahval-i galibi, beşeriyetine bakar.
HaşİYe:
zat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâma, Aişe-i sıddıkaya kar-
şı ziyade muhabbet ve şefkatini rencide etmemek için, Vak’a-i Cemel
hâdisesinde o bulunacağı kat’î gösterilmediğine delil ise, ezvac-ı tahira-
ta ferman etmiş ki: “keşke bilseydim, hanginiz o vak’ada bulunacak.”
Fakat sonra, hafif bir surette bildirilmiş ki, Hazret-i Ali’ye (
rA
) ferman
etmiş: “seninle Aişe beyninde bir hâdise olsa...
(1)
É n
¡ n
æ n
e r
CÉ n
e Én
¡r
¨u
?n
Hn
h r
?n
ar
QÉn
a
”
ahval:
hâller.
ahval-i galip:
çoğunlukla meyda-
na gelen hâller, durumlar.
aişe-i Sıddıka:
Hz. Aişe, Peygam-
berimizin muhterem hanımı.
Âl:
Peygamberimizin ailesinden
ve soyundan olanlar.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
ashap:
Sahabeler, Hz. Peygambe-
ri görmüş ve onunla konuşmuş
olan Müslüman kimseler.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
beşeriyet:
insanlık.
beyan etmek:
anlatmak, açıkla-
mak, bildirmek.
dehşet:
büyük korku hâli, kork-
ma, ürkme.
derece-i takva ve adl ve sıdk:
Allah’tan korkma ve adalet ve
doğruluk derecesi.
evsaf:
vasıflar, sıfatlar, özellikler.
ezvac-ı tahirat:
Hz. Peygamber
Efendimizin iffetli, tertemiz, mü-
barek hanımları.
ferman:
emir, buyruk.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait söz,
emir, fiil veya Hz. Peygamberin
onayladığı başkasına ait söz iş ve-
ya davranış.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hâdise:
olay.
hassas:
duygulu, çabuk üzülen.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı yazı.
hikmet:
herkesin bilmediği gizli
sebep; gizli, bilinmeyen nokta.
hikmet-i Rabbaniye:
Cenab-ı Hak-
kın hikmet dairesindeki terbiye
ve idaresi.
ihbar:
haber verme, bildirme.
iktiza etmek:
gerektirmek, lâzım
gelmek.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
kısmen:
bir bakıma, bir yönden.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak.
muhabbet:
sevgi.
muhaddisîn-i kâmilîn:
hadisleri
nakleden kâmil, olgun insanlar.
mukteza-i hikmet ve rahmet:
hikmetin ve rahmetin gereği.
mücmel:
kısa, öz, özet.
nakletmek:
aktarmak, anlatmak.
rahmet-i İlâhiye:
Allah’ın rahme-
ti; Allah’ın acıması, merhamet et-
mesi ve şefkat göstermesi.
rencide etme:
incitme, kırma.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
sahih:
doğru, sağlam, şüphesiz.
siyer:
Peygamberimizin hayat ta-
rihi; onun hayatının bütün safha-
larını anlatan ve vasıflarını nakle-
den eserler.
suret:
yol; şekil, biçim, tarz.
şedit:
şiddetli.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme, karşılıksız merhamet
etme.
tafsil:
etraflıca bildirme, ay-
rıntılı anlatma.
tafsilât:
ayrıntılar.
talim etmek:
öğretmek, bilgi-
lendirmek.
tehdit:
korkutma.
umumiyet:
umumîlik, genel-
lik.
ümmet:
Hz Peygambere ina-
nıp onun yolundan gidenler,
Müslümanlar.
vak’a:
olay.
Vak’a-i Cemel:
Cemel Vak’a-
sı, Hz. Aişe’nin deve sırtında
katıldığı savaş.
vefat-ı Nebevî:
Peygamberi-
mizin vefatı.
Zat-ı ahmediye:
Hz. Peygam-
berin zatı, kişiliği.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 166 | Mektubat
1.
Ona yumuşak davran ve onu güvenli bir yere ulaştır. (Müsned, 6:393; Heysemî,Mecmaü’z-
Zevaid, 7:234; Ramuzü’l-Ehadis, s. 303; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:410.)
2.
Kim bile bile benim söylemediğim bir şeyi söylemişim gibi uydurursa, cehennemdeki yeri-
ne hazırlansın. (Buharî, 1:38; Müslim, 1:10; Kettanî, Nazmü’l-MütenasirFi’l-Hadisi’l-Mütevatir,
s. 20-24.)
3.
Allah adına yalan söyleyen kimseden daha zalim kim vardır? (Zümer Suresi: 32.)