• Hem ezvac-ı tahiratına demiş: “İçinizden birisi, mü-
him bir fitnenin başına geçecek ve etrafında çoklar katle-
dilecek.”
(1)
(2)
p
Ön
F r
ƒn
?r
G o
Ü n
Óp
c Én
¡r
«n
?n
Y o
ín
Ñ`r
æ`n
Jn
h
İşte şu sahih, kat’î hadisler, otuz sene sonra Hazret-i
Ali’nin (
rA
) Hazret-i Aişe ve zübeyir ve talha’ya karşı
Vak’a-i Cemelde ve Muaviye’ye karşı sıffin’de; ve Hava-
rice karşı Harevra’da ve nehruvan’da muharebesi, o ih-
bar-ı gaybiyenin bir tasdik-ı fiilîsidir.
• Hem Hazret-i Ali’ye, “senin sakalını senin başının
kanıyla ıslattıracak bir adamı” ihbar etmiş. Hazret-i Ali o
adamı tanırmış; o da, Abdurrahman ibni Mülcemü’l-Ha-
ricidir.
(3)
• Hem Haricîlerin içinde züssedye denilen bir adamı,
garip bir nişanla alâmet olarak haber vermiştir ki, Hava-
riçlerin maktulleri içinde o adam bulunmuş, Hazret-i Ali
onu hakkaniyetine hüccet göstermiş, hem mu’cize-i ne-
beviyeyi ilân etmiş.
(4)
• Hem resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, ümmü
seleme’nin, daha diğerlerin rivayet-i sahihiyle, haber
vermiş ki, “Hazret-i Hüseyin, taff, yani kerbelâ’da kat-
ledilecektir.”
(5)
elli sene sonra, aynı vak’a-i ciğersuz vu-
kua gelip o ihbar-ı gaybîyi tasdik etmiş.
• Hem, mükerreren ihbar etmiş ki: “Benim Âl-i Bey-
tim, benden sonra
Gk
ój /
ôr
°ûn
Jn
h k
Ó r
àn
b n
¿ r
ƒn
?r
?n
j
, yani katle ve be-
lâya ve nefye maruz kalacaklar.”
(6)
Ve bir derece izah et-
miş, aynen öyle çıkmıştır.
alâmet:
iz, belirti, işaret.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
Âl-i beyt:
Hz. Muhammed’in aile-
sinden olan ve neslinden gelen
kimseler.
ezvac-ı tahirat:
Hz. Peygamber
Efendimizin iffetli, tertemiz, ha-
nımları.
fitne:
karışıklık, fesat.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait söz,
emir, fiil veya Hz. Peygamberin
onayladığı başkasına ait söz iş ve-
ya davranış.
hakkaniyet:
doğruluk; hak ve ada-
lete uygunluk.
Haricî:
Hz. Ali’ye isyan eden.
Havariç:
asiler, zorbalar, isyankâr-
lar; Hakemeyn Vak’asından sonra
Hz. Ali’ye isyan eden topluluk.
hüccet:
delil.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ihbar-ı gayp:
gayptan gelen ha-
ber, geçmiş veya gelecek zama-
na ait haberler.
ilân etmek:
herkese duyurmak.
izah etmek:
açıklamak.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
katledilmek:
öldürülmek.
maktul:
öldürülen.
maruz kalma:
uğrama; bir şeyin
karşısında ve tesiri altında bulun-
ma.
mu’cize-i Nebeviye:
Peygambe-
rimize ait mu’cize.
muharebe:
savaş, harp.
mühim:
önemli.
mükerreren:
tekrarlayarak, defa-
larca.
nefiy:
sürgün.
nişan:
iz, belirti, işaret.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
rivayet-i sahih:
sahih olan riva-
yet, Peygamberimizden doğru ola-
rak nakledilmiş hadis.
sahih:
doğru, sağlam, şüphe-
siz.
Sıffin:
Hz. Ali ile Hz. Muavi-
ye’nin savaştığı yer ve bu sa-
vaşın adı.
tasdik:
doğruluğunu kabul et-
me, doğrulama.
tasdik-ı fiilî:
fiilen tasdik edil-
me, doğrulanma.
Vak’a-i Cemel:
Cemel Vak’ası,
olayı.
vak’a-i ciğersuz:
ciğer parça-
layıcı olay.
vukua gelme:
meydana gel-
me, olma.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 170 | Mektubat
1.
Cem’ü’l-Fevaid, 2:719; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 4:234, Beyhakî, 6:405.
2.
Ve sana Hav’eb denilen yerin köpekleri havlayacaktır. (Hâkim, Müstedrek, 3:120; Cem’ü’l-
Fevaid, 2:719; Silsiletü’l-Ehadis-iSahiha, hadis no: 475.)
3.
Hâkim, Müstedrek, 3:113, 141; Camiü’s-Sağir, hadis no: 2586; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid,
9:138.
4.
Buharî, 3:243; Müslim, 2:744, 745; Beyhakî, 6:426.)
5.
Müsned, 1:85, 3:256; Camiü’s-Sağir, hadis no: 211; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 9:187.
6.
Hâkim, Müstedrek, 4:116, Ramuzü’l-Ehadis, s. 135; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 14:267.