Mektubat - page 138

yetişmez. demek bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvak ve
müşahedatın mizanı kitap ve sünnettir. Ve mihenkleri,
kitap ve sünnetin desatir-i kudsiyeleri ve asfiya-i muhak-
kikînin kavanin-i hadsiyeleridir.
İkİNCİ MeSeLe-İ MÜHİMMe
Sual:
Vahdetülvücut meselesi, çoklar tarafından en
yüksek makam telâkki ediliyor. Hâlbuki, velâyet-i kübra-
da bulunan, başta Hulefa-i erbaa olmak üzere sahabeler
ve hem başta Hamse-i Âl-i Aba olarak eimme-i ehl-i
Beyt ve hem başta eimme-i erbaa olarak Müçtehidîn ve
tâbiînden, bu çeşit vahdetülvücut meşrebi sarihan görül-
memiş. Acaba onlardan sonra çıkanlar, daha ileri mi git-
mişler, daha mükemmel bir cadde-i kübra mı bulmuşlar?
Elcevap:
Hâşâ! Şems-i risaletin en yakın yıldızları ve
en karip vereseleri bulunan o asfiyadan, hiç kimsenin
haddi değil, daha ileri gidebilsin. Belki cadde-i kübra on-
larındır.
Vahdetülvücut ise, bir meşrep ve bir hâl ve bir nakıs
mertebedir. Fakat zevkli, neşeli olduğundan, seyrüsülûk-
ta o mertebeye girdikleri vakit, çoğu çıkmak istemiyor-
lar, orada kalıyorlar, en münteha mertebe zannediyorlar.
İşte şu meşrep sahibi, eğer maddiyattan ve vesaitten
tecerrüt etmiş ve esbap perdesini yırtmış bir ruh ise, is-
tiğrakkârâne bir şuhuda mazhar ise, vahdetülvücuttan
değil, belki vahdetüşşuhuttan neş’et eden, ilmî değil, hâ-
lî bir vahdet-i vücut onun için bir kemal, bir makam te-
min edebilir. Hatta, Allah hesabına kâinatı inkâr etmek
ahval:
hâller.
asfiya:
Hz. Peygamberimizin vâri-
si hükmünde, onun meslek ve
gayelerini hayata geçirmeye ve
tatbike çalışan âlim zatlar.
asfiya-i muhakkikîn:
hakikati
tam olarak araştıran delilleriyle
ispat eden büyük İslâm âlimleri.
cadde-i kübra:
büyük ve geniş
cadde.
desatir-i kudsiye:
kudsî düstur-
lar, prensipler.
eimme-i ehl-i beyt:
Hz. Peygam-
berin neslinden gelen manevî nü-
fuz, ilim ve riyaset sahibi imam-
lar.
eimme-i erbaa:
Dört imam:
İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam-ı
Şafiî, İmam-ı Malik, İmam-ı Ah-
med bin Hanbel. (r.h.)
esbap:
sebepler.
ezvak:
manevî zevkler, hazlar.
had:
yetki, yetenek.
hâlî:
hâl, durum ile ilgili.
Hamse-i Âl-i aba:
Hz. Peygam-
berimizle birlikte kızı Fatıma, da-
madı Hz. Ali, torunları Hz. Hasan
ve Hz. Hüseyin’den meydana ge-
len beşli heyet. Âl-i Aba da denir.
Hulefa-i erbaa:
dört büyük halife.
ilmî:
ilimle ilgili, ilme dair.
istiğrakkârâne:
Allah sevgisi ile
kendinden geçen, hayrete düşen.
karip:
yakın.
kavanin-i hadsiye:
sür’atli seziş
ve anlayış kuralları, prensipleri.
kemal:
olgunluk, mükemmellik.
keşfiyat:
keşifler, manevî âlem-
lerde bazı olayları ve hakikatleri
görme.
kitap:
Kur’ân.
maddiyat:
maddî ve cismanî şey-
ler, gözle görülüp elle tutulan
şeyler.
mazhar:
nail olma, kavuşma,
erişme.
mihenk:
ölçü.
mertebe:
derece, basamak.
mesele-i mühimme:
mühim me-
sele, önemli konu.
meşrep:
tarz, metot, usul.
mizan:
terazi, ölçü.
müçtehidîn:
ayet ve hadislerden
hüküm çıkarabilen büyük İslâm
âlimleri.
münteha:
bir şeyin ulaşabildiği
son yer, uç nokta.
müşahedat:
gözle görülen şeyler,
gözlemler.
nakıs:
noksan, kusurlu.
neş’et:
oluşma, meydana gelme,
çıkma.
o
n
S
ekizinci
m
ekTup
| 138 | Mektubat
Sahabe:
Peygamberimizin
mübarek yüzünü görmekle
şereflenen ve onun sohbetle-
rine katılan mü’min kimse.
sarihan:
açıkça.
seyrüsülûk:
bir terbiye yolu-
na girip devam etme.
sual:
soru.
sünnet:
Hz. Muhammed’in
(
ASM
) Müslümanlara örnek
olan mübarek söz, fiil ve
emirleri.
şems-i risalet:
Peygamberlik
güneşi.
şuhut:
müşahede etme, kalp
gözüyle görme.
tâbiîn:
Hz. Muhammed’in
(
ASM
) ashabıyla görüşmüş, on-
lardan ders almış olan Müslü-
manlar.
tecerrüt:
soyutlanma, sıyrıl-
ma.
telâkki:
anlama, kabul etme.
temin etmek:
sağlamak.
vahdet-i vücut:
vücud-i İlâhî-
nin tekliği, her şeyde ve her
yerde Onun görülmesi.
vahdetülvücut:
vücudun bir-
liği, varlığın bir ve tek olduğu
düşüncesi, varlığın tek oldu-
ğunu, her şeyin bir olan Al-
lah’ın değişik görünüşleri ol-
duğuna inancına dayanan ta-
savvufî görüş:
vahdetüşşuhut:
İlâhî tecelli-
lerin belirmesi anında Al-
lah’tan başka bir şeyin görül-
memesi hâli, kulun her baktı-
ğı şeyde Allah’ı görmesi.
vakit:
zaman.
velâyet-i kübra:
en büyük
velâyet.
verese:
vârisler, mirasçılar.
vesait:
vasıtalar, araçlar
zannetmek:
sanmak.
1...,128,129,130,131,132,133,134,135,136,137 139,140,141,142,143,144,145,146,147,148,...1086
Powered by FlippingBook