OnSekizinciMektup
(2)
/
? p
ór
ª n
ë
p
H
o
í pq
Ñ° n
ù o
j s
’p
G m
Ar
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
|}
o
¬n
fÉ n
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
B
U
M
EKTUP
, ÜçMesele-iMühimmedir.
bİRİNCİ MeSeLe-İ MÜHİMMe
Fütuhat-ıMekkiye
sahibi Muhyiddin-i Arabî (
ks
) ve
İn-
san-ıKâmil
denilen meşhur bir kitabın sahibi seyyid Ab-
dülkerim (
ks
) gibi evliya-i meşhure, küre-i arzın tabakat-ı
seb’asından ve kaf dağı arkasındaki arz-ı beyzadan ve
Fütuhat
’ta “meşmeşiye” dedikleri acayipten bahsediyor-
lar, “gördük” diyorlar. Acaba bunların dedikleri doğru
mudur? doğru ise, hâlbuki bu yerlerin yerde yerleri yok-
tur. Hem coğrafya ve fen onların bu dediklerini kabul
edemiyor. eğer doğru olmazsa, bunlar nasıl velî olabilir-
ler? Böyle hilâf-ı vaki ve hilâf-ı hak söyleyen, nasıl ehl-i
hakikat olabilir?
elcevap:
onlar ehl-i hak ve hakikattirler, hem ehl-i ve-
lâyet ve şuhutturlar. gördüklerini doğru görmüşler; fakat
ihatasız olan hâlet-i şuhutta ve rüya gibi rü’yetlerini ta-
birde verdikleri hükümlerinde hakları olmadığı için, kıs-
men yanlıştır. rüyadaki adam kendi rüyasını tabir ede-
mediği gibi, o kısım ehl-i keşif ve şuhut dahi rü’yetlerini
acaip:
şaşırtıcı ve hayret verici
şeyler.
arz-ı beyza:
beyaz dünya, kötü-
lükten arınmış dünya.
coğrafya:
yer yüzü şekillerini, ik-
lim vb. yönlerini inceleyen ilim
dalı.
ehl-i hak:
hak ehli, iman, İslâmi-
yet yolunda, doğruluk üzerinde
olan kimseler.
ehl-i hakikat:
gerçeği bulup
onun peşinden gidenler; Allah
adamı.
ehl-i keşif ve şuhut:
maddî duy-
gularla bilinemeyen gayp âlemi
ile ilgili hakikatleri keşfeden ve
gören velîler.
ehl-i velâyet:
velî olanlar, Allah’ın
dostluğunu kazananlar.
evliya-i meşhure:
meşhur velîler,
tanınmış, Allah dostları.
fen:
müspet bilimler, fizik, kimya
matematik gibi...
hâlbuki:
oysa ki.
hâlet-i şuhut:
Allah’ın varlık ve
birliğini gösteren delilleri seyir
hâli.
hilâf-ı hak:
hakka zıt, ters.
hilâf-ı vaki:
gerçeğe zıt, aykırı.
hükümlerinde:
kararlarında.
ihata:
tam kavrayış, kavrama.
kısmen:
kısmî olarak.
kusur:
noksan, özür.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
mesele-i mühimme:
mühim,
önemli mesele.
meşhur:
ünlü, tanınmış.
meşmeşiye:
bazı evliyanın keş-
fen müşahede ettikleri gaybî bir
yer, misalî bir âlem.
noksan:
eksiklik.
rü’yet:
görme, seyretme.
şuhut:
müşahede etme, gör-
me.
tabakat-ı seb’a:
yedi tabaka.
tabir:
açıklama, yorumlama.
tenzih:
Allah’ı şanına lâyık ol-
mayan şeylerden uzak ve yü-
ce tutma ve şanına lâyık ifa-
delerle anma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma.
velî:
Allah dostu.
o
n
S
ekizinci
m
ekTup
| 134 | Mektubat
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)