Lem'alar - page 946

bir tek akıl olsa, o hakîmâne idarenin künhüne yetişemez
ve kusur bulup tenkit edemez.
İşte bu hallâkıyet-i rabbaniyenin içinde, o sevimli ve
sevdiği masnuatın, hususan zîhayatların hiç birine göz aç-
tırmayarak âlem-i gayba gönderiyor. Hiç birine nefes al-
dırmayarak dünyadaki hayattan terhis ediyor. Mütemadi-
yen bu misafirhane-i âlemi doldurup misafirlerin rızası ol-
mayarak boşaltıyor. kalem-i kaza ve kader, küre-i arzı ya-
zar bozar tahtası gibi yaparak,
(1)
o
â«/
ªo
jn
h »/
«r
ëo
j
cilveleriyle
mütemadiyen küre-i arzda yazılarını yazar ve o yazıları ta-
zelendirir, tebdil eder.
İşte bu faaliyet-i rabbaniyenin ve bu hallâkıyet-i İlâhi-
yenin bir sırr-ı hikmeti ve esaslı bir muktazisi ve bir se-
beb-i dâîsi, yine üç mühim şubeye ayrılan hadsiz, niha-
yetsiz bir hikmettir.
O hikmetin birinci şubesi şudur ki:
Faaliyetin her nev’i,
cüz’î olsun küllî olsun, bir lezzet verir. Belki her faaliyet-
te bir lezzet var. Belki faaliyet ayn-ı lezzettir. Belki faali-
yet, ayn-ı lezzet olan vücudun tezahürüdür ve ayn-ı elem
olan ademden tebaud ile silkinmesidir.
evet, her kabiliyet sahibi, bir faaliyetle kabiliyetinin in-
kişafını lezzetle takip eder. Her bir istidadın faaliyetle te-
zahür etmesi, bir lezzetten gelir ve bir lezzeti netice verir.
Her bir kemal sahibi, faaliyetle kemalâtının tezahürünü
lezzetle takip eder.
adem:
yokluk.
âlem-i gayp:
görünmeyen âlem.
ayn-ı elem:
elemin, acı ve sıkıntı-
nın ta kendisi.
ayn-ı lezzet:
lezzetin ta kendisi.
cilve:
görüntü, tecelli.
cüz’î:
küçük, pek az.
dâî:
gerektiren sebep, illet.
esas:
asıl, temel.
faaliyet:
icraat, işleyiş.
faaliyet-i rabbaniye:
her şeyi ter-
biye ve idare eden Allah’ın faali-
yeti, icraatı.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakîmâne:
her şeyi belli bir gaye
ve fayda gözeterek yaparak.
hallâkıyet-i İlâhîye:
Allah’ın kendi
zatına yaraşan yaratıcılığı.
hallâkıyet-i rabbaniye:
Allah’ın
idare ve terbiyesiyle her şeyi yok-
tan yaratması..
hikmet:
İlâhî gaye, fayda.
hususan:
özellikle.
idare:
yönetme, çekip çevirme.
inkişaf:
ortaya çıkma, görülme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kalem-i kaza ve kader:
kaza ve
kader kalemi.
kemal:
olgunluk, yetkinlik,
mükemmellik.
kemalât:
faziletler, olgunluk-
lar, mükemmellikler.
kusur:
noksan, özür.
küllî:
bütüne ait, umumî.
künhü:
bir şeyin temeli, aslı.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
masnuat:
sanatla yapılmış
şeyler.
misafirhane-i âlem:
dünya
misafirhanesi.
muktazi:
gerekçe, gereklilik.
mühim:
önemli.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
netice:
sonuç.
nevi:
çeşit, tür.
nihayetsiz:
sonsuz.
rıza:
razılık, hoşnutluk.
sebeb-i dâî:
gerekçe olan se-
bep.
sırr-ı hikmet:
hikmet sırrı; kâi-
nattaki ve yaratılıştaki fayda
ve gayelerin sırrı, esası, aslı.
şube:
bölüm, bir merkezin
kolu.
tebaud:
uzaklaşma.
tebdil:
değiştirme.
tenkit:
eleştirme.
terhis:
izin verme, serbest bı-
rakma.
tezahür:
zuhur etme, gö-
rünme.
vücut:
varlık.
zîhayat:
hayat sahibi.
1.
Diriltmek ve ölüme mazhar etmek. (Mü’min Suresi: 68, 80.)
o
Tuzuncu
l
em
a
| 946 | Lem’aLar
1...,936,937,938,939,940,941,942,943,944,945 947,948,949,950,951,952,953,954,955,956,...1406
Powered by FlippingBook