etmek ne kadar hilâf-ı hakikat ve vakıa muhalif ve akıldan
uzak ve batıl bir fikir olduğu, risale-i nur’un müteaddit
cüzlerinde kat’î bürhanlarla gösterilmiştir.
İKİNCİ ŞUa
İki meseledir.
B
irinci
m
eSele
:
İsm-i
Kayyum’
un bir cilve-i azamına işaret eden
@
(2)
Én
¡p
àn
«p
°UÉn
æp
H l
òp
N'
G n
ƒo
g s
’p
G m
á s
H B G n
O r
øp
e Én
e @
(1)
l
?r
ƒn
f n
’n
h l
án
æp
°S no
?o
òo
Nr
Én
J n
’
(3)
¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG o
ó«
p
dÉn
?n
e o
¬n
d
gibi ayetlerin işaret ettiği ha-
kikat-i azamın bir vechi şudur ki:
şu kâinattaki ecram-ı semaviyenin kıyamları, devamla-
rı, bekaları, sırr-ı kayyumiyetle bağlıdır. eğer o cilve-i kay-
yumiyet bir dakikada yüzünü çevirse, bir kısmı küre-i arz-
dan bin defa büyük milyonlarla küreler, feza-i gayrimüte-
nahi boşluğunda dağılacak, birbirine çarpacak, ademe dö-
külecekler. nasıl ki, meselâ havada, tayyareler yerinde
binler muhteşem kasırları kemal-i intizamla durdurup
seyahat ettiren bir zatın kayyumiyet iktidarı, o havadaki
sarayların sebat ve nizam ve devamlarıyla ölçülür. öyle
de, o
Zat-ı Kayyum-i Zülcelâl’
in madde-i esîriye içinde
hadsiz ecram-ı semaviyeye nihayet derecede intizam ve
mizan içinde sırr-ı kayyumiyetle bir kıyam, bir beka, bir
devam vererek, bazısı küre-i arzdan bin ve bir kısmı bir
milyon defa büyük milyonlarla azîm küreleri direksiz,
istinatsız, boşlukta durdurmakla beraber, her birini bir va-
zife ile tavzif edip gayet muhteşem bir ordu şeklinde,
adem:
yokluk.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azamî:
nihayet derecede.
azîm:
büyük, yüce.
batıl:
boş ve manasız olan.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonsuzluk.
bürhan:
delil, hüccet.
cilve:
görüntü, tecelli.
cilve-i azam:
en büyük görüntü,
tecelli.
cilve-i kayyumiyet:
bütün eşya
ve kâinatı ayakta tutan İlâhî kud-
retin tecellisi.
cüz:
kısım, parça.
ecram-ı semaviye:
gök cisimleri.
ferman:
emir, buyruk.
feza-i gayrimütenahi:
sonu olma-
yan uzay boşluğu.
gayet:
son derece, çok, oldukça.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat-i azam:
büyük hakikat,
gerçek.
hilâf-ı hakikat:
gerçeğe zıt.
iktidar:
güç yetme, bir işi gerçek-
leştirmek için gereken kuvvet.
intizam:
düzgünlük, nizam.
ism-i Kayyum:
Allah’ın her şeyi
kendi varlığıyla ayakta tuttuğunu
ve varlıklarını devam ettirdiğini
ifade eden ismi.
istinat:
dayanma.
itaat:
boyun eğme, uyma.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
kasır:
saray.
kat’î:
kesin.
kayyumiyet:
ezelî ve ebedî olarak
kendi varlığı ile bütün yarattıkla-
rının da varlığını sağlama hâli.
kemal-i inkıyat:
tam itaat ve bo-
yun eğme.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kıyam:
ayakta durma, varlığını de-
vam ettirme.
küre:
gezegen.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
madde-i esîriye:
esir maddesi.
mesele:
önemli konu.
mevcut:
var olan.
mizan:
ölçü.
müteaddit:
çeşitli.
nihayet:
son derece.
nizam:
düzen.
sebat:
sabit durma.
seyahat:
yolculuk.
sırr-ı kayyumiyet:
Allah’ın her
şeyi kendi varlığıyla ayakta
tutmasının sırrı.
şua:
ışın.
tavzif:
görevlendirme.
tayyare:
uçak.
tevehhüm etmek:
zannet-
mek.
vakıa muhalif:
olana zıt, mey-
dana gelene aykırı.
vazife:
görev.
vecih:
yön.
zat:
kişi, şahıs.
Zat-ı Kayyum-i Zülcelâl:
var-
lığı ve diriliği her an için olup
gökleri, yerleri her an için tu-
tan, daimî her şeye her hu-
susta güç ve kuvveti olan son-
suz büyüklük sahibi olan
Allah.
zerre:
en küçük parça, atom.
1.
Onu ne uyuklama ve ne de uyku tutmaz, gafletin hiçbir çeşidi hiçbir zaman Ona arız olamaz.
(Bakara Suresi: 255.)
2.
Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. (Hûd
Suresi: 56.)
3.
Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona aittir. (Zümer Suresi: 63.)
o
Tuzuncu
l
em
’
a
| 940 | Lem’aLar