Bu Beşinci nükte ism-i
Hayy
hakkında olduğu müna-
sebetiyle, hem teberrük, hem şahit, hem delil, hem kud-
sî bir hüccet, hem kendimize bir dua, hem bu risaleye bir
hüsn-i hatime olarak, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesse-
lâm,
Cevşenü’l-Kebir
namındaki münacat-ı azamında,
marifetullahta gayet yüksek ve gayet cami derece-i mari-
fetini göstererek böyle demiştir; biz de hayalen o zama-
na gidip, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın dediği-
ne âmin diyerek, aynı münacatı kendimiz de söylüyor gi-
bi, seda-i Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm ile deriz:
x
»n
M u
?o
c
n
ór
©n
H t
»n
M Én
j
@ x
»n
M u
?o
c
n
?r
Ñn
b t
»n
M Én
j
l
Ar
?n
T o
¬o
¡p
Ñr
°ûo
j n
’ …/
òs
dG t
?n
M Én
j @ w
»n
M /
¬p
?r
ãp
ªn
c n
¢ùr
«n
d …/
òs
dG t
»n
M Én
j
w
?n
M o
¬o
cp
QÉn
°ûo
j n
’ …/
òs
dG t
?n
M Én
j @ x
?n
M '
‹p
G o
êÉn
àr
ën
j n
’ …/
òs
dG t
?n
M Én
j
x
»n
M s
?o
c o
¥o
Rr
ôn
j …/
òs
dG t
»n
M Én
j @ x
»n
M s
?o
c o
â«/
ªo
j …/
òs
dG t
»n
M Én
j
o
äƒo
ªn
j n
’ …/
òs
dG t
»n
M Én
j @ '
?Jr
ƒn
Ÿr
G »p
«r
ëo
j …/
òs
dG t
»n
M Én
j
(1)
n
Ú/
e'
G@p
QÉs
ædG n
øp
e Én
æu
én
f o
¿Én
en
’r
G o
¿Én
en
’r
G n
âr
fn
G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’ Én
j n
?n
fÉn
ër
Ño
°S
(2)
o
º«/
µn
`?r
G o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G BÉn
æn
àr
ªs
?n
Y Én
e s
’p
G BÉn
æn
d n
ºr
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ër
Ñ°o
S
x
âmin:
“Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
cami:
kapsayan, içine alan.
Cevşenü’l-Kebir:
büyük zırh anla-
mındaki Hz. Muhammed (asm)
Efendimize vahiyle gelen, Esma-i
Hüsnayı içine alan emsalsiz bir
münacat ve benzersiz bir dua.
delil:
bir meseleyi ispata yarayan
şey, bürhan.
derece-i marifet:
irfan derecesi,
bilme seviyesi.
emân:
emin olma, güvende olma,
korkusuzluk.
gayet:
son derece, çok, oldukça.
hayalen:
hayal olarak.
hikmet:
gaye, fayda, her şeyin be-
lirli gayelere yönelik olarak ma-
nalı, faydalı ve tam yerli yerinde
yaratılması.
hüccet:
delil, bürhan.
hüsn-i hatime:
güzel netice, son.
ism-i Hayy:
Cenab-ı Hakkın hayatı
veren, dirilten anlamında ismi.
kudsî:
mukaddes, yüce.
marifetullah:
Allah’ı tanıma, an-
lama, bilme.
mevt:
ölüm.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma.
münacat-ı azam:
büyük, muaz-
zam dua.
münasebet:
alâka, vesile, ilgi.
namında:
adında.
nükte:
ince söz ve mana.
resul-i ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(asm).
seda-i muhammedî:
Hz. Muham-
med’in sesi ve duası.
sıfât:
nitelikler, vasıflar.
şerik:
ortak, hissedar.
teberrük:
mübarek ya da uğurlu
kabul etme, bir şeyi bereket veya
mutluluk vesilesi sayma.
tenzih etmek:
bütün kusur ve
noksanlardan uzak bilmek.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
1.
Ey bütün hayat sahiplerinden önce var olan Hayy, • Ey bütün hayat sahiplerinden sonra
bâkî kalacak olan Hayy,
Ey hiçbir hayat sahibi kendisinin misli olmayan Hayy, • Ey hiçbir şey kendisine benzeme-
yen Hayy,
Ey hiçbir hayat sahibine muhtaç olmayan Hayy, • Ey zîhayat hiçbir şeriki bulunmayan
Hayy,
Ey bütün zîhayata mevti veren Hayy, • Ey bütün zîhayatı rızıklandıran Hayy,
Ey bütün ölüleri dirilten Hayy, • Ey kendisine asla ölüm arız olmayan Hayy,
Seni bütün kusur ve noksan sıfatlardan tenzih ederiz yâ İlâhî! Senden başka ilâh yok ki
bize imdat etsin. Emân ver bize, Senden emân diliyoruz. Bizi Cehennemden ve azap ateşin-
den kurtar. Âmin. (Cevşenü’l-Kebir, 69. bend.)
2.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz
yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
o
Tuzuncu
l
em
’
a
| 932 | Lem’aLar