Lem'alar - page 928

vücud-i ilmî dahi, hayat-ı umumiyenin manevî bir cilvesi-
ne mazhardır ki, mukadderat-ı hayatiye, o manidar ve
canlı elvah-ı kaderiyeden alınır.
evet, âlem-i gaybın bir nev’i olan âlem-i ervah, ayn-ı
hayat ve madde-i hayat ve hayatın cevherleri ve zatları
olan ervah ile dolu olması, elbette mazi ve müstakbel de-
nilen âlem-i gaybın bir diğer nev’i de ve ikinci kısmı dahi,
cilve-i hayata mazhariyetini ister ve istilzam eder. Hem her
bir şeyin vücud-i ilmîsindeki intizam-ı ekmeli ve manidar
vaziyetleri ve canlı meyveleri, tavırları, bir nevi hayat-ı ma-
neviyeye mazhariyetini gösterir. evet, hayat-ı ezeliye güne-
şinin ziyası olan bu cilve-i hayat, elbette yalnız bu âlem-i
şahadete ve bu zaman-ı hâzıra ve bu vücud-i haricîye mün-
hasır olamaz. Belki her bir âlem, kabiliyetine göre, o ziya-
nın cilvesine mazhardır. Ve kâinat, bütün âlemleriyle o cil-
ve ile hayattar ve ziyadardır. Yoksa, nazar-ı dalâletin gör-
düğü gibi muvakkat ve zahirî bir hayat altında her bir âlem,
büyük ve müthiş birer cenaze ve karanlıklı birer virane
âlem olacaktı.
İşte, kadere ve kazaya iman rüknü dahi, geniş bir ve-
cihte sırr-ı hayatla anlaşılıyor ve sabit oluyor. Yani, nasıl
ki âlem-i şahadet ve mevcut hazır eşya, intizamlarıyla ve
neticeleriyle hayattarlıkları görünüyor; öyle de, âlem-i
gayptan sayılan geçmiş ve gelecek mahlûkatın dahi ma-
nen hayattar bir vücud-i manevîleri ve ruhlu birer sübut-i
ilmîleri vardır ki, levh-i kaza ve kader vasıtasıyla o ma-
nevî hayatın eseri, mukadderat namıyla görünür, tezahür
eder.
âlem-i ervah:
ruhlar âlemi.
âlem-i gayp:
görülmeyen fakat
varlığı kesin olan, aslı Allah tara-
fından bilinen başka bir âlem.
âlem-i şahadet:
gözle gördüğü-
müz âlem, kâinat.
ayn-ı hayat:
hayat pınarı.
cenaze:
ölü.
cevher:
esas, öz.
cilve:
görüntü, tecelli.
cilve-i hayat:
hayat cilveleri, gü-
zellikleri.
elvah-ı kaderiye:
kader çizgilerini
(yazılarını) içeren levhalar.
ervah:
ruhlar.
hayat-ı ezelîye:
zaman ve me-
kânla kayıtlı olmayan ezelî hayat
sahibi olan Allah.
hayat-ı maneviye:
manevî hayat.
hayat-ı umumiye:
toplum hayatı;
genel hayat.
hayattar:
hayatlı, canlı, yaşayan.
iman:
inanç, itikat.
intizam:
düzgünlük.
intizam-ı ekmel:
mükemmel sis-
tem, düzen.
istilzam:
gerektirme.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kader:
Cenab-ı Hakkın ezelî ilmi
ile, kâinatta olmuş ve olacak bü-
tün şeylerin varlık ve yokluğunu,
geçmiş ve geleceğini bilmesi, tak-
dir ve tayin etmesi.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
kaza:
olacağı Cenab-ı Hak tarafın-
dan bilinen ve takdir olunan şey-
lerin zamanı gelince yaratılması,
her konuda Allah’ın hükmünün
yürümesi.
Levh-i Kaza ve Kader:
keder ve
kazanın yer aldığı levha, olmuş ve
olacak şeylerin ilm-i İlâhîdeki var-
lıkları.
madde-i hayat:
hayat maddesi.
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
manen:
mana itibarıyla, manaca,
manevî yönden.
manevî:
manaya ait, ruhî.
manidar:
ince manalı.
o
Tuzuncu
l
em
a
| 928 | Lem’aLar
mazhar:
bir şeyin göründüğü
yer.
mazhariyet:
görünme ve te-
zahür yeri olma.
mazi:
geçmiş zaman.
mevcut:
var olan.
mukadderat:
Allah tarafından
ezelde takdir olunmuş şeyler.
mukadderat-ı hayatiye:
ka-
der kalemiyle yazılmış hayatın
programı.
muvakkat:
geçici.
münhasır:
hasredilmiş, sınırlı.
müstakbel:
gelecek zaman.
müthiş:
dehşet veren.
namıyla:
adıyla.
nazar-ı dalâlet:
dalâlet gö-
züyle bakış, imandan yoksun
olan görüş.
netice:
sonuç.
nevi:
çeşit, tür.
rükün:
esas.
sırr-ı hayat:
hayatın sırrı.
sübut-i ilim:
varlığı ilmen sabit
olan.
tezahür:
zuhur etme, gö-
rünme.
vasıta:
aracılık.
vaziyet:
durum, hâl.
vecih:
yön.
virane:
yıkılmaya yüz tutmuş,
harabe.
vücud-i haricîye:
vücudu ve
varlığı ortaya çıkan, bilinen.
vücud-i ilmî:
bir şeyin var
oluşu ile ilgili bilgilerin varlığı.
vücud-i manevî:
mana olarak
var olmak; maddî beden giy-
memiş varlık.
zahirî:
görünürdeki.
zaman-ı hâzıra:
şimdiki za-
man.
zat:
kişi.
ziya:
ışık, nur.
ziyadar:
ışık saçan, ışıklı.
1...,918,919,920,921,922,923,924,925,926,927 929,930,931,932,933,934,935,936,937,938,...1406
Powered by FlippingBook