Lem'alar - page 923

sivrisineğin sesini işitsin, gök gürültüsünü işitmesin? Hâ-
şâ, yüz bin defa hâşâ!
Hem hiçbir cihetle akıl kabul eder mi ki, hadsiz rah-
metli, muhabbetli ve nihayet derecede şefkatli ve kendi
sanatını çok sever ve kendini çok sevdirir ve kendini se-
venleri ziyade sever bir
Zat-ı Kadîr-i Hakîm
, en ziyade
kendini seven ve sevimli ve sevilen ve sâniini fıtraten pe-
restiş eden hayatı ve hayatın zatı ve cevheri olan ruhu,
mevt-i ebedî ile idam edip, kendinden o sevgili muhibbi-
ni ve habibini ebedî bir surette küstürsün, darıltsın, deh-
şetli rencide ederek sırr-ı rahmetini ve nur-i muhabbetini
inkâr etsin ve ettirsin? Yüz bin defa hâşâ ve kellâ! Bu kâ-
inatı cilvesiyle süslendiren bir cemal-i mutlak ve umum
mahlûkatı sevindiren bir rahmet-i mutlaka, böyle hadsiz
bir çirkinlikten ve kubh-i mutlaktan ve böyle bir zulm-i
mutlaktan, bir merhametsizlikten, elbette nihayetsiz de-
rece münezzehtir ve mukaddestir.
Netice:
Madem dünyada hayat var; elbette insanlardan
hayatın sırrını anlayanlar ve hayatını suiistimal etmeyen-
ler, dâr-ı bekada ve cennet-i bâkiyede hayat-ı bâkiyeye
mazhar olacaklardır. Amenna.
Ve hem nasıl ki yeryüzünde bulunan parlak şeylerin gü-
neşin akisleriyle parlamaları ve denizlerin yüzlerinde ka-
barcıkları ziyanın lem’alarıyla parlayıp sönmeleri, arkala-
rından gelen kabarcıklar yine hayalî güneşçiklere âyine-
lik etmeleri bilbedahe gösteriyor ki, o lem’alar, yüksek
bir tek güneşin cilve-i in’ikâsıdırlar ve güneşin
Lem’aLar | 923 |
o
Tuzuncu
l
em
a
mukaddes:
kutsal, yüce.
münezzeh:
arınmış, tenzih edil-
miş, uzak.
netice:
sonuç.
nihayet:
son derece.
nihayetsiz:
sonsuz.
nur-i muhabbet:
muhabbet, sevgi
nuru, sevgi ışığı.
perestiş:
aşırı derecede sevme.
rahmet:
esirgeme, bağışlama,
maddî ve manevî nimetler verme.
rahmet-i mutlaka:
Allah’ın mut-
lak rahmeti.
rencide:
incinmiş, kırılmış.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi olan
manevî varlık.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sırr-ı rahmet:
rahmet sırrı.
suiistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
suret:
biçim, tarz.
şefkat:
karşılıksız ve merhametle
sevme, koruma.
umum:
bütün.
vücut:
varlık.
zat:
öz, asıl, esas.
Zat-ı Kadîr-i Hakîm:
her şeyi hik-
metli yaratan ve her şeye gücü
yeten Allah.
ziya:
ışık, parlaklık.
ziyade:
fazlasıyla.
zulm-i mutlak:
tam zulüm, son-
suz ve sınırsız zulüm, işkence.
akis:
yansıma.
amenna:
inandık.
âyinelik:
aynalık, görünme
yeri.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr ola-
rak.
cemal-i mutlak:
sonsuz ve
kusursuz güzellik.
cennet-i bâkiye:
bâkî, sonsuz
cennet.
cevher:
esas, öz.
cihet:
yön, taraf, görüş açısı.
cilve:
görüntü, tecelli.
cilve-i in’ikâs:
yansıyan gö-
rüntü.
dâr-ı beka:
bâkî ve sonsuz
dünya.
dehşetli:
korkunç.
ebedî:
daimî, sonsuz.
fıtraten:
yaratılış itibarıyla.
habip:
sevgili.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâşâ:
asla, kat’iyen.
hayalî:
hayale ait.
hayat-ı bâkiye:
bitmeyen,
sonsuz hayat.
idam:
yok olma.
inkâr:
reddetme, kabul et-
meme.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
kellâ:
hiç bir zaman, asla.
kubh-i mutlak:
mutlak çirkin-
lik.
lem’a:
parıltı.
mahlûkat:
Allah tarafından
yaratılanlar.
mazhar olmak:
nail olmak,
şereflenmek, kavuşmak.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, esirgemek.
mevt-i ebedî:
sonsuz ölüm.
muhabbet:
sevgi.
muhip:
seven, muhabbet
eden.
1...,913,914,915,916,917,918,919,920,921,922 924,925,926,927,928,929,930,931,932,933,...1406
Powered by FlippingBook