şimdi ism-i
Ferd
’in arkasından ism-i
Hakem
’in cilve-i
azamına bak ki, yıldızlardan zerrelere kadar, hayalin iki
dürbünüyle temaşa ettiğimiz mevcudatın her birisini, cüz’î
olsun küllî olsun, en büyük daireden en küçük daireye ka-
dar, her birine lâyık ve münasip olarak, meyvedar bir ni-
zam ve hikmetli bir intizam ve semeredar bir insicam içi-
ne almış, bütün mevcudatı süslendirmiş, yaldızlandırmış.
sonra ism-i
Hakem
’in cilve-i azamı arkasından bak ki,
ism-i
Adl
’in cilve-i azamıyla, İkinci nüktede izah edildiği
vecihle, bütün kâinatı, mevcudatıyla, faaliyet-i daime için-
de öyle hayretengiz mizanlarla, ölçülerle, tartılarla idare
eder ki, ecram-ı semaviyeden biri, bir saniyede muvaze-
nesini kaybetse, yani ism-i
Adl’
in cilvesi altından çıksa,
yıldızlar içinde bir hercümerce, bir kıyamet kopmasına
sebebiyet verecek.
İşte, bütün mevcudatın daire-i azamı, kehkeşandan,
yani samanyolu tabir edilen mıntıka-i kübradan tut, tâ
kan içindeki küreyvat-ı hamra ve beyzanın daire-i hare-
ketlerine kadar her bir dairesini, her bir mevcudunu has-
sas bir mizan, bir ölçü ile biçilmiş bir şekil ve bir vaziyet-
le, baştan başa, yıldızlar ordusundan tâ zerreler ordusu-
na kadar bütün mevcudatın emr-i
(1)
o
¿ƒo
µ
n
«n
a r
øo
c
’dan ge-
len emirlere kemal-i musahhariyetle itaat ettiklerini gös-
teriyor.
Lem’aLar | 955 |
o
Tuzuncu
l
em
’
a
itaat:
boyun eğme, uyma.
izah:
açıkça ortaya koyma.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
Kehkeşan:
Samanyolu.
kemal-i musahhariyet:
mükem-
mel, tam itaat.
kıyamet:
dünyanın sonu.
küllî:
bütüne ait, umumî.
küreyvat-ı beyza:
akyuvarlar.
küreyvat-ı hamra:
alyuvarlar.
lâyık:
uygun.
mevcudat:
var olan her şey, mah-
lûklar.
meyvedar:
meyveli.
mıntıka-i kübra:
geniş ve büyük
alan, bölge.
mizan:
ölçü.
muvazene:
denge.
münasip:
uygun.
nizam:
düzen.
nükte:
ince söz ve mana.
Samanyolu:
açık gecelerde gök
yüzünde boydan boya görülen
uzun yıldız kümesi.
sebebiyet:
sebep olma.
semeredar:
meyveli.
tabir:
ifade.
temaşa:
bakıp seyretme.
vaziyet:
durum, hâl.
vecih:
yön.
zerre:
en küçük parça, atom.
cilve:
görüntü, tecelli.
cilve-i azam:
en büyük gö-
rüntü, tecelli.
cüz’î:
küçük, az.
daire-i azam:
en büyük daire.
daire-i hareket:
hareket ve
faaliyet alanı.
ecram-ı semaviye:
gök cisim-
leri, yıldızlar.
faaliyet-i daime:
sürekli, hiç
durmayan faaliyet.
hassas:
incelikli, en ufak ölçü-
leri sağlıklı ve kesin olarak ve-
ren.
hayretengiz:
hayret içinde bı-
rakan, şaşırtan.
hercümerç:
darmadağınık,
karmakarışık.
hikmet:
fayda, gaye; her şeyin
belirli gayelere yönelik olarak,
manalı, faydalı ve tam yerli
yerinde yaratılması.
idare:
yönetme, çekip çe-
virme.
insicam:
düzgünlük.
intizam:
düzgünlük, nizam.
ism-i adl:
Cenab-ı Hakkın ada-
letle hükmetme manasındaki
Adl ismi.
ism-i Ferd:
Allah’ın eşi benze-
rinin olmadığını, tek olduğunu
ifade eden ismi.
ism-i Hakem:
haklı ile haksızı
ayıran ve her işi bir hikmete
göre olan anlamında Cenab-ı
Hakkın bir ismi.
1.
“Ol!” der; oluverir. (Yâsin Suresi: 82.)