gece zulmetinin elektrik lâmbalarını göstermeye mükem-
mel bir âyine olduğu gibi, insan dahi böyle nakıs sıfatla-
rıyla kemalât-ı İlâhiyeye âyinedarlık eder.
İkinci vecih:
İnsan, cüz’î iradesiyle ve azıcık ilmiyle ve
küçücük kudretiyle ve zahirî malikiyetiyle ve hanesini bi-
na etmesiyle, bu kâinat Ustası’nın malikiyetini ve sanatı-
nı ve iradesini ve kudretini ve ilmini, kâinatın büyüklüğü
nispetinde anlar, âyinedarlık eder.
Üçüncü Vecih
’teki âyinedarlığın iki yüzü var:
•
Birisi:
esma-i İlâhiyenin ayrı ayrı nakışlarını kendin-
de göstermektir. Âdeta insan, camiiyetiyle kâinatın kü-
çük bir fihristesi ve bir misal-i musağğarası hükmünde
olup, umum esmanın nakışlarını gösteriyor.
•
İkinci yüzü:
şuunat-ı İlâhiyeye âyinedarlık eder. Yani,
kendi hayatıyla
Zat-ı Hayy-ı Kayyum’
un hayatına işaret et-
tiği gibi, kendi hayatında inkişaf eden sem' ve basar gibi
duyguların vasıtasıyla,
Zat-ı Hayy-ı Kayyum’
un sem' ve
basar gibi sıfatlarına âyinedarlık eder, bildirir.
Hem insan, hayatında bulunan ve inkişaf etmeyen ve
his ve hassasiyet suretinde galeyan eden ve kesretli bir
surette olan çok ince hayatî duygular, manalar ve hisler
vasıtasıyla,
Zat-ı Hayy-ı Kayyum’
un şuunat-ı kudsiyesine
âyinedarlık eder. Meselâ, o hassasiyet içinde, sevmek, if-
tihar etmek, memnun olmak, mesrur olmak, müferrah ol-
mak gibi manalarla –
Zat-ı Akdes
’in kudsiyetine ve gınâ-i
mutlakına münasip ve lâyık olmak şartıyla– o neviden
olan şuunatına âyinedarlık eder.
Lem’aLar | 959 |
o
Tuzuncu
l
em
’
a
nakış:
süs.
nevi:
çeşit, tür.
nispet:
ölçü.
sem’:
işitme.
sıfât:
nitelikler, vasıflar.
suret:
biçim, tarz..
şuunat:
işler, olaylar, özellikler; bir
şeyin var oluşunun gereği olan so-
nuçlar.
şuunat-ı İlâhîye:
Cenab-ı Hakkın
işleri, fiilleri.
şuunat-ı kudsiye:
Cenab-ı Hakka
mahsus mukaddes işler ve emir-
ler.
umum:
bütün.
vasıta:
aracılık.
vecih:
yön.
zahirî:
görünürdeki, dış görünüş-
teki.
Zat-ı akdes:
her türlü noksandan
uzak ve pak olan zat.
Zat-ı Hayy-ı Kayyum:
varlığı, diri-
liği her an için olup gökleri ve yer-
leri her an için tutan; her şeye, her
hususta iktidarı yeten zat, Allah.
zulmet:
karanlık.
âdeta:
sanki.
âyine:
ayna.
âyinedar:
ayna tutan.
âyinedarlık:
aynalık yapma,
gösterme.
basar:
görme sıfatı, kabiliyeti.
camiiyet:
toplayıcı, ihtiva ve
ihata edicilik, evrensellik.
cüz’î:
küçük.
esma:
isimler.
esma-i İlâhîye:
Allah’ın isim-
leri.
fihriste:
özet, içindekiler.
galeyan:
coşma, çalkalanma.
gınâ-i mutlak:
mutlak ve son-
suz zenginlik.
hane:
ev.
hassasiyet:
ihtimamlılık, dik-
katlilik, duyarlık.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
iftihar:
övünme.
ilim:
bilme, bilgi.
inkişaf:
açığa çıkma, keşfo-
lunma.
irade:
dileme, isteme.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar.
kemalât-ı İlâhîye:
İlâhî güzel-
lik ve mükemmellikler.
kesret:
çokluk.
kudret:
kuvvet, iktidar.
kudsiyet:
kutsallık, mukad-
deslik.
lâyık:
yakışır, uygun.
malikiyet:
malik ve sahib
olma.
mana:
anlam.
mesrur:
sevinçli, memnun.
misal-i musağğar:
küçültül-
müş örnek.
müferrah:
feraha kavuşmuş,
gönül huzuruna kavuşmuş.
münasip:
uygun.
nakıs:
noksan, eksik.