Lem'alar - page 958

İşte,
Zat-ı Hayy-ı Kayyum
, insanı bütün kâinata bir
merkez, bir medar yaparak, kâinat kadar geniş bir sof-
ra-i nimet insana açtığının ve kâinatı insana musahhar et-
tiğinin ve kâinatın insan ile mazhar olduğu sırr-ı kayyu-
miyetle bir cihette kaim olduğunun hikmeti ise, insanın
mühim üç vazifesidir:
Birincisi:
kâinatta münteşir bütün enva-ı nimeti insan-
la tanzim etmek. Ve insanın menfaati ipiyle tesbih tane-
leri gibi tanzim eder, nimetlerinin iplerinin uçlarını insa-
nın başına bağlar, rahmet hazinelerinin umum çeşitleri-
ne insanı bir liste hükmüne getirir.
İkinci vazifesi: Zat-ı Hayy-ı Kayyum’
un hitabatına, in-
san, camiiyeti haysiyetiyle en mükemmel muhatap olmak
ve hayretkârâne sanatlarını takdir ve tahsin etmekle en
yüksek sesli bir dellâl olmak ve şuurdarâne teşekküratın
bütün envaıyla, bütün enva-ı nimetine ve çeşit çeşit had-
siz ihsanatına şükür ve hamdüsena etmektir.
Üçüncü vazifesi:
Hayatı ile, üç cihetle
Zat-ı Hayy-ı Kay-
yum’
a ve şuunatına ve sıfât-ı muhitasına âyinedarlık et-
mektir.
Birinci vecih:
İnsan, kendi acz-i mutlakıyla Hâlık’ının
kudret-i mutlakasını ve derecatını ve aczin dereceleriyle
kudretin mertebelerini hissetmektir. Ve fakr-ı mutlakıyla
rahmetini ve rahmetinin derecelerini idrak etmek ve za-
afıyla onun kuvvetini anlamaktır. Ve hakeza, noksan sı-
fatlarıyla
Hâlık’
ının evsaf-ı kemaline mikyasvari âyine ol-
mak... gecede nurun daha ziyade parlamasına nazaran,
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
acz-i mutlak:
mutlak güçsüzlük,
âcizlik.
âyine:
ayna.
âyinedar:
ayna tutan.
camiiyet:
toplayıcı, ihtiva ve ihata
edicilik, evrensellik.
cihet:
yön, taraf.
dellâl:
ilân edici.
derecat:
dereceler, seviyeler, aşa-
malar.
enva:
türler, neviler.
enva-ı nimet:
nimet çeşitleri, tür-
leri.
evsaf-ı kemal:
olgunluğun vasıf-
ları.
fakr-ı mutlak:
mutlak fakirlik, ça-
resizlik.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
Hâlık:
her şeyi yoktan var eden,
yaratıcı Allah.
hamdüsena:
övmek.
hayretkârâne:
hayret ederek.
haysiyetiyle:
itibarıyla.
hikmet:
gizli sebep.
hitabat:
hitaplar, seslenişler.
hükmüne:
değerine, yerine.
idrak:
anlama.
ihsanat:
ihsanlar, bağışlar, lütuf-
lar.
kaim:
ayakta durma.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar.
kudret:
kuvvet, iktidar.
kudret-i mutlaka:
sonsuz ve sı-
nırsız kudret.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
medar:
yörünge.
menfaat:
fayda.
mertebe:
derece, basamak.
mikyasvari:
kıyaslama ile, ben-
zetme ile.
muhatap:
kendisine hitap edilen.
o
Tuzuncu
l
em
a
| 958 | Lem’aLar
musahhar:
boyun eğen, emir
altına giren.
mühim:
önemli.
münteşir:
yayılan.
nazaran:
göre, kıyaslayarak.
nimet:
lütuf, ihsan.
noksan:
eksiklik.
nur:
parıltı, ışık.
rahmet:
merhamet etme, şef-
kat gösterme.
sıfât:
nitelikler, vasıflar.
sıfât-ı muhita:
her şeyi kuşa-
tan sıfatlar.
sırr-ı kayyumiyet:
Allah’ın her
şeyi kendi varlığıyla ayakta
tutmasının sırrı.
sofra-i nimet:
nimet sofrası.
şuunat:
işler, olaylar, özellikler;
bir şeyin var oluşunun gereği
olan sonuçlar.
şuurdarâne:
bilerek, farkına
vararak.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme.
tahsin:
iyi ve güzel bulmak.
takdir:
kıymet vermek.
tanzim:
düzenleme.
tesbih:
Allah’ın zatında, sıfat-
larında ve fiillerinde bütün
noksanlardan uzak olduğunu
ifade etmek.
teşekkürat:
teşekkürler,
memnuniyet ve şükür ifade
etmeler.
umum:
bütün.
vazife:
görev.
vecih:
yön.
zaaf:
zayıflık, âcizlik.
Zat-ı Hayy-ı Kayyum:
varlığı,
diriliği her an için olup gökleri
ve yerleri her an için tutan;
her şeye, her hususta iktidarı
yeten zat, Allah.
ziyade:
fazla.
1...,948,949,950,951,952,953,954,955,956,957 959,960,961,962,963,964,965,966,967,968,...1406
Powered by FlippingBook