dokuz sene esaretteki bu hayatımın şahadetiyle, yeniden
dünyaya karışmaya hiçbir niyet ve arzum yokken, bana
eski bir mütegallip ve daima fırsatı bekleyen ve fikr-i is-
tibdat ve tahakkümü taşıyan bir adam gibi yapılan bun-
ca tarassut ve tazyikiniz hangi kanunladır? Hangi masla-
hat iledir? dünyada hiçbir hükümet böyle fevkalkanun
ve hiçbir ferdin tasvibine mazhar olmayan bir muamele-
ye müsaade etmediği hâlde, bana karşı yapılan bu kadar
bed muamelelere, yalnız değil benim küsmem, belki eğer
bilse nev-i beşer küser, belki kâinat küsüyor!
üÇüNCü İŞaret
Mağlatalı, divanecesine bir sual.
Bir kısım ehl-i hüküm diyorlar ki
: “Madem sen bu
memlekette duruyorsun; şu memleketin cumhurî kanun-
larına inkıyat etmek lâzım gelirken, sen neden inziva
perdesi altında kendini o kanunlardan kurtarıyorsun? ez-
cümle, şimdiki hükümetin kanununda, vazife haricinde
bir meziyeti, bir fazileti kendine takıp, onunla bir kısım
millete tahakküm edip nüfuzunu icra etmek, müsavat
esasına istinat eden cumhuriyetin bir düsturuna münafi-
dir. sen neden vazifesiz olduğun hâlde, elini öptürüyor-
sun? Halk beni dinlesin diye hodfüruşâne bir vaziyet ta-
kınıyorsun?”
Elcevap
: kanunu tatbik edenler, evvelâ kendilerine
tatbik ettikten sonra başkasına tatbik edebilirler. siz ken-
dinize tatbik etmediğiniz bir düsturu, başkasına tatbik
arzu:
aşırı istek, heves.
bed:
fenâ, kötü, çirkin.
cumhurî:
halkın çoğunluğuyla alâ-
kalı.
cumhuriyet:
siyasî mekanizması
seçimle kurulan, adalet ve huku-
kun üstünlüğüyle temel hak ve
hürriyetleri sağlamayı amaçlayan
idare şekli.
divanece:
deliler gibi, delice.
düstur:
kanun, kaide, kural.
ehl-i hüküm:
hükmedenler, hü-
küm verenler.
esaret:
esirlik.
esas:
asıl, temel.
evvelâ:
birinci olarak, ilk önce.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fazilet:
değer; meziyet, ilim, iman
ve irfan itibarıyla olan yüksek de-
rece.
fert:
kişi.
fevkalkanun:
kanun haricî, kanun
dışı.
fikr-i istibdat:
baskı düşüncesi,
kanuna bağlı olmaksızın, keyfî
idare sistemi fikri.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı.
hodfüruşâne:
övünerek, kendini
Y
irmi
i
kinci
l
em
’
a
| 412 | Lem’aLar
beğendirmeye çalışarak.
hükûmet:
yönetim.
icra:
yürütme.
inkıyat:
boyun eğme, uyma.
inziva:
bir köşeye çekilme,
dünya işlerinden vazgeçme.
istinat:
dayanma, güvenme.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
kanun:
yasa.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
mağlata:
mugalâta, zihin ka-
rıştıracak saçma söz, karşısın-
dakini yanıltmak için söylenen
boş lâkırdı.
maslahat:
iş, emir, keyfiyet.
mazhar:
nail olma, erişme.
meziyet:
üstünlük vasfı, de-
ğerlilik, yüksek karekter, fazi-
let.
muamele:
davranış.
münafi:
zıt, aykırı.
müsaade:
izin.
müsavat:
eşitlik.
mütegallip:
Hak ve hukuka
hürmet etmeden sahiplenen,
kuvvet kullanarak sahip ol-
maya çalışan, zorba.
nev-i beşer:
insan nev’i, in-
sanlık.
niyet:
kalbin bir şeye karar
vermesi.
nüfuz:
emir ve hükümlerinin
işlemesi, geçerli olması.
sual:
soru.
şahadet:
şahit olma, şahitlik.
tahakküm:
zorbalık etme,
zorla hükmetme.
tarassut:
gözetme.
tasvip:
münasip görme, uy-
gun bulma.
tatbik:
uygulama.
tazyik:
zorlama, baskı.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.