adavet gösterdi ki, hürmet yüzünden ilmî riyaya girme-
sin ve ihlâsı kazansın.
XC
Hatime
kendimce cây-ı hayret ve medar-ı şükran bir taarruz:
Bu fevkalâde enaniyetli ehl-i dünyanın enaniyet işinde
o kadar hassasiyet var ki, eğer şuuren olsa idi, keramet
derecesinde veyahut büyük bir deha derecesinde bir mu-
amele olurdu. o muamele de şudur:
kendi nefsim ve aklım bende hissetmedikleri bir par-
ça riyakârâne enaniyet vaziyetini, onlar enaniyetlerinin
hassasiyet mizanıyla hissediyorlar gibi, şiddetli bir suret-
te, ben hissetmediğim enaniyetimin karşısına çıkıyorlar.
Bu sekiz dokuz senede, sekiz dokuz defa tecrübem var
ki, onların zalimâne bana karşı muamelelerinin vukuun-
dan sonra, kader-i İlâhîyi düşünüp, “ne için bunları ba-
na musallat etti?” diye nefsimin desiselerini arıyordum.
Her defada, ya nefsim şuursuz olarak enaniyete fıtrî
meyletmiş, veyahut bilerek beni aldatmış anlıyorum. o
vakit, “kader-i İlâhî, o zalimlerin zulmü içerisinde hak-
kımda adalet etmiş” derdim.
Lem’aLar | 417 |
Y
irmi
i
kinci
l
em
’
a
adavet:
düşmanlık, husumet.
cây-ı hayret:
hayrete değer.
deha:
zekiliğin ve anlayışlılığın
son derecesi.
desise:
gizli hile, oyun.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
ahireti düşünmeyen.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
fevkalâde:
olağanüstü.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştan.
hassasiyet:
ihtimamlılık, dik-
katlilik.
hatime:
son söz.
hürmet:
saygı.
ihlâs:
samimiyet.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Al-
lah’ın kader kanunu.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
medar-ı şükran:
şükrü gerek-
tiren, şükre sebep.
meyletme:
bir tarafa doğru
eğilme, yönelme.
mizan:
: ölçü.
muamele:
davranış.
musallat:
aşırı derecede sata-
şan, sık sık rahatsızlık veren.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan, hayırlı işlerden alı-
koyan güç.
riya:
iki yüzlülük, yalandan
gösteriş, samimiyetsizlik.
riyakârâne:
gösteriş yaparca-
sına
suret:
biçim, tarz.
şuur:
anlayış, idrak.
şuuren:
şuurla, idrakle.
taarruz:
saldırı, hücum.
tecrübe:
deneyim, sınama.
vaziyet:
durum.
vuku:
olma, meydana gelme.
zalimâne:
zulmeder surette,
zalimce.