Lem'alar - page 426

intizam ve hassas bir mizan içinde ve cami’ bir hayata
mazhar ise, bilbedahe, sebeb-i ihtilâf ve keşmekeş olan
müteaddit ellerden çıkmadığını, belki gayet kadîr, hakîm
olan bir tek elden çıktığını gösterdiği hâlde; hadsiz ve ca-
mit ve cahil, mütecaviz, şuursuz, karma karışıklık içinde,
kör, sağır esbab-ı tabiiyenin karma karışık ellerine –had-
siz imkânat yolları içinde ve içtima ve ihtilâtla o esbabın
körlüğü, sağırlığı ziyadeleştiği hâlde– o muntazam ve
mevzun ve vahit bir mevcudu onlara isnat etmek, yüz
muhali birden kabul etmek gibi akıldan uzaktır.
Haydi, bu muhalden kat-ı nazar, esbab-ı maddiyenin
elbette tesirleri, mübaşeretle ve temasla olur. Hâlbuki, o
esbab-ı tabiiyenin temasları, zîhayat mevcutların zahirle-
riyledir. Hâlbuki görüyoruz ki, o esbab-ı maddiyenin elle-
ri yetişmediği ve temas edemedikleri o zîhayatın bâtını, on
defa zahirinden daha muntazam, daha lâtif, sanatça daha
mükemmeldir. esbab-ı maddiyenin elleri ve aletleriyle hiç-
bir cihetle yerleşemedikleri, belki tam zahirine de temas
edemedikleri küçücük zîhayat, küçücük hayvancıklar, en
büyük mahlûklardan daha ziyade sanatça acip, hilkatçe
bedî bir surette oldukları hâlde, o camit, cahil, kaba, uzak,
büyük ve birbirine zıt olan sağır, kör esbaba isnat etmek,
yüz derece kör, bin derece sağır olmakla olur!
aMMa İKİNCİ MeseLe
teşekkele binefsihî
’dir.
Yani, “kendi kendine teşekkül ediyor.” İşte bu cümlenin
dahi çok muhalâtı var; çok cihetle batıldır, muhaldir. nu-
mune için, muhalâtından üç tanesini beyan ederiz.
acip:
şaşılan ve hayret verici şey;
garip.
alet:
vasıta, araç, sebep.
batıl:
gerçek dışı, boş, düzme, an-
lamsız olan.
bâtın:
iç yüz.
bedî:
eşsiz güzel.
beyan etmek:
açıklamak, izah et-
mek.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
cahil:
bilgisiz.
cami:
toplayan, geniş, kapsamlı.
camit:
ruhsuz, sert, cansız.
cihet:
yön, taraf.
esbab-ı maddiye:
maddî sebep-
ler.
esbab-ı tabiiye:
tabiî, doğal se-
bepler.
esbap:
nedenler, sebepler.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakîm:
her şeyi bir maksatla uy-
gun ve hikmetle yaratan.
hassas:
incelikli, ölçülü, yapımı ve
bakımı özen isteyen.
hilkat:
yaratılış.
içtima:
toplanma, bir araya gelme.
ihtilât:
karışıklık.
imkânat:
olabilirlikler, ihtimaller.
intizam:
düzgünlük, nizam.
isnat etmek:
dayandırmak.
kadîr:
kudret sahibi olan ve her
Y
irmi
Ü
çÜncÜ
l
em
a
| 426 | Lem’aLar
şeye gücü yeten.
kat-ı nazar:
dikkate almamak,
nazara almamak.
keşmekeş:
karışıklık.
lâtif:
hoş, güzel, narin.
mahlûk:
Allah tarafından ya-
ratılmış, yaratık.
mazhar:
bir şeyin çıktığı yer,
zuhur ettiği, göründüğü yer.
mesele:
önemli konu.
mevcut:
var olan, varlık.
mevzun:
dengeli, ölçülü.
mizan:
terazi, ölçü.
muhal:
imkânsız, olabilmesi,
düşünülemeyen.
muhalât:
imkânsızlıklar, ol-
ması mümkün olmayanlar.
muntazam:
nizamlı, düzgün.
mübaşeret:
doğrudan bağlan-
tıya geçme, girişme.
mükemmel:
kemal bulmuş,
kusursuz, tam.
müteaddit:
değişik, çeşitli.
mütecaviz:
saldırgan, sınırı ve
haddi aşan.
numune:
örnek.
sebep-i ihtilâf:
anlaşmazlık,
ayrılık nedeni.
suret:
biçim, tarz, şekil.
şuursuz:
bilinçsiz, anlayıştan
yoksun.
temas etme:
değmek;
ulaşma, bağlantı kurma.
temas:
değmek; ulaşım, bağ-
lantı.
tesir:
etki, iz.
teşekkele binefsihî:
kendine
kendine şekilleniyor, oluşuyor,
olup bitiyor.
teşekkül etme:
şekillenme,
meydana gelme, olma.
vahit:
bir.
zahir:
görünen, dış görünüş.
zîhayat:
hayat sahibi, canlılar.
ziyade:
fazla.
1...,416,417,418,419,420,421,422,423,424,425 427,428,429,430,431,432,433,434,435,436,...1406
Powered by FlippingBook