Lem'alar - page 425

İKİNCİ mUHaL
eğer her şey, Vahid-i ehad olan kadîr-i zülcelâl’e ve-
rilmezse, belki esbaba isnat edilse, lâzım gelir ki, âlemin
pek çok anasır ve esbabı, her bir zîhayatın vücudunda
müdahalesi bulunsun. Hâlbuki, sinek gibi bir küçük mah-
lûkun vücudunda, kemal-i intizamla, gayet hassas bir mi-
zan ve tamam bir ittifakla, muhtelif ve birbirine zıt, mü-
bayin esbabın içtimaı o kadar zahir bir muhaldir ki, sinek
kanadı kadar şuuru bulunan, “Bu muhaldir, olamaz” di-
yecektir.
evet, bir sineğin küçücük cismi, kâinatın ekser anasır
ve esbabıyla alâkadardır, belki bir hulâsasıdır. eğer kadîr-i
ezelî’ye verilmezse, o esbab-ı maddiye, onun vücudu ya-
nında bizzat hazır bulunmak lâzım; belki onun küçücük
cismine girmek gerektir. Belki, cisminin küçük bir numu-
nesi olan gözündeki bir hücresine girmeleri icap ediyor.
Çünkü, sebep maddî ise, müsebbebin yanında ve içinde
bulunması lâzım geliyor. Şu hâlde, iki sineğin iğne ucu gi-
bi parmakları yerleşmeyen o hücrecikte, erkân-ı âlem ve
anasır ve tabâyiîn, maddeten içinde bulunup, usta gibi
içinde çalıştıklarını kabul etmek lâzım geliyor. İşte, sofes-
taînin en eblehleri dahi böyle bir meslekten utanıyor.
üÇüNCü mUHaL
p
óp
MGn
ƒr
dG p
øn
Y s
’p
G o
Qo
ór
°ün
j n
’ o
óp
MGn
ƒr
dn
G
kaide-i mukarreresiyle,
“Bir
mevcudun vahdeti varsa, elbette bir vahitten, bir elden
sudûr edebilir.”
Hususan o mevcut, gayet mükemmel bir
Lem’aLar | 425 |
Y
irmi
Ü
çÜncÜ
l
em
a
muhal:
imkânsızlık, olabilmesi, dü-
şünülemeyen.
muhtelif:
değişik, çeşitli.
mübayin:
başka türlü, ayrı.
müdahale:
karışma.
mükemmel:
kusursuz, olgun, tam.
müsebbep:
sebebin sonucu ola-
rak meydana getirilen.
numune:
örnek.
Sofestaî:
safsatacı, olumlu veya
olumsuz hiç bir hükme varmayan,
kâinatın yaratıcısını kabul etme-
yen hatta kendilerini de inkâr
eden kuşkucu filozof.
sudûr etme:
sâdır olma, meydana
çıkma, olma.
şuur:
idrak, anlayış, bilinç, varlık-
ların farkına varma.
tabâyi:
tabiattaki temel unsurlar,
özellikler.
vahdet:
birlik.
Vahid-i ehad:
bir olan ve birliği
her bir şeyde tecelli eden Allah
(c.c.).
vahit:
bir.
vücut:
var olma, varlık.
zahir:
açık, görünen.
zîhayat:
hayat sahibi.
alâkadar:
ilgili, münasebetli.
âlem:
dünya, evren.
anasır:
unsurlar, elementler.
cisim:
beden, gövde.
ebleh:
pek akılsız, ahmak.
ekser:
pek çok.
erkân-ı âlem:
maddî âlemin
temel esasları.
esbab-ı maddiye:
maddî se-
bepler.
esbap:
nedenler, sebepler.
gayet:
son derece, çok.
hassas:
incelikli, ölçülü, yapımı
ve bakımı özen isteyen.
hulâsa:
bir şeyin özü.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hücre:
canlı varlıkların en kü-
çük yapısı.
icap etmek:
gerekli olmak.
içtima:
cem olma, toplanma.
isnat etmek:
dayandırmak.
ittifak:
birleşme, birlik.
Kadîr-i ezelî:
her şeye gücü
yeten, varlığının evveli olma-
yan, Allah.
Kadîr-i Zülcelâl:
büyüklük sa-
hibi ve her şeye gücü yeten
Allah.
kaide-i mukarrere:
kesinleş-
miş, üzerinde karar kılınmış,
yerleşmiş kural.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
kemal-i intizam:
tam ve ek-
siksiz düzen.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
maddeten:
madde ve cisim
olarak.
maddî:
madde ile ilgili, cisim.
mahlûk:
Allah tarafından ya-
ratılmış, yaratık.
meslek:
gidiş, tutulan yol, me-
tot.
mevcut:
var olan, varlık.
mizan:
terazi, ölçü.
1...,415,416,417,418,419,420,421,422,423,424 426,427,428,429,430,431,432,433,434,435,...1406
Powered by FlippingBook